Ziya Hoca’dan Öğretmenlere Müjde!
Sabaha kadar uyku tutmadı. Uyumak ne mümkün! Gecelerin bu kadar uzun olduğunu bilmiyordum, geçmiyor ki geçsin zaman. Öğretmenlerin güncel problemlerini tek tek sıralıyorum. Hatta eğitim fakültelerinden tutun da atanma süreçlerine değin, ne var ne yok her şeyi not alıyorum. Tüm sendikaların taleplerini de ayrı ayrı dosyalamışım. Eğitime dair ne varsa her şeyi özetledim. Şimdi bunları Milli Eğitim Bakanı’na sunma vaktini bekliyordum. Bakan’ımızla bu hafta sonu pikniğe gidecekmişiz, pazar günü sabahını bekliyordum.
Güneş henüz doğmamış, sabahın bereketli vaktini selamlıyorum. Saatime bakıyorum, namaz vakti girmiş. Hemen sabah namazını kılıyorum, açıp ellerimi dua ediyorum. Sevdiklerimi sıralıyorum her duada olduğu gibi. Onların gıyabında dua ediyorum, niyazımız Yüce Allah’a. Bir de şu bizim atanamayan öğretmenleri de ekliyorum duama, yeğenlerim de içinde tabii. Değerlendirmek lazım böyle feyizli bir zamanı. Güneşi takip ediyorum, doğdu doğacak. Diyorum ki içimden, Allah’ım, şu güneş gibi doğsa gençlerimizin umutları, parlasa kararan hayallerinin üstüne. Bugün Milli Eğitim Bakanı ile görüşecekmişiz, bakalım, umudumuz yüksek. Ziya Hoca, ne diyecekti, gerçi bir piknikti bu, olsun yine de talepleri aktarmak lazım.
Kıra çıkacağız, gezeceğiz, dağa tırmanacağız, belki ıslık da çalarız. Bakan’ımız iyi ıslık çalıyormuş, kendisi söylemişti. Ben de iyi ıslık çalarım. Hatta bununla ilgili bir anım bile var. Yıl 1984, ilkokuldayım. Farklı bir ıslık çalıyorum. Bekçi düdüğünü aratmayan ve ondan bile yüksek bir tonda ses çıkarıyorum gırtlağımdan. Bekçi düdüğü sanırsınız, öyle temiz bir ses. Sınıfta da çalışıyorum, tüm arkadaşlarımın hayranlıkları karşısında ne de gururluyum. Beni taklit etmek isteyenler de var ama onların sesi boğuluyor, istenilen sesi bir türlü çıkaramıyorlar. Ben sormayın…
Köy okulu, küçük bir binada okuyoruz. Bir teneffüs vakti, ben de sınıfta malum ıslığımlayım. Sınıf çınlamış, nöbetçi öğretmen daldı bir de. Kim o sesi çıkaran, diye sordu. Yanımda arkadaşım vardı. O da benden öğrenmeye çalışıyordu bu ıslığı. Herkes, beni değil de arkadaşımı gösterdi, o çalışıyordu öğretmenim, dediler. Arkadaşıma, çal bakalım, dedi nöbetçi öğretmen. Arkadaşım da kem küm, boğazında tıkandı kaldı sesler. Islığı çıkaramadı, durur muyum ben. Öğretmenim, ben daha iyi çalıyorum, ben ıslık çalabilir miyim, dedim. Tamam, çal bakalım, dedi öğretmen. Benim ıslık sınıfı çınlattı ama öğretmen hiç de takdir etmedi beni. Gözlerinin içine baktım, beklediğim cümleler yerine, aç bakalım ellerini, dedi. Açtım ellerimi, elinde kalın bir sopa vardı öğretmenin. Bir sağ, bir sol elimin içine hızla vuruyordu, bense gözyaşlarımı korkudan içime akıtıyordum. Ne çare! Kimse bir şey diyemezdi ki. Ellerimi hissetmedim bir süre, kıpkırmızı olmuştu ellerim. Sesim içime kaçmıştı, bu muydu ödülüm!
O günlerden bugünlere okulda ıslık çalan bir Bakan’ımız var ve şimdi piknikte beraber olacakmışız. Ziya Hoca’mız ile karşılıklı ıslık da çalmak isterdim ama ne yazık ki o sopayla o ıslık içimde kaybolmuştu. Neyse ki ıslık çalmak korkulacak kadar bir kabahat değilmiş. Geç de olsa Ziya Hoca’mız öğretti.
Bir göl kenarındayız. Çamlık, alabildiğince artan yeşilin bin bir tonu. Güneş ısıtıyor içimizi. Çiçeklerin kokusu sarmış her yeri. Kuşların cıvıltısı içimizi şenlendiriyor. Arabaların yanaşamayacağı yerler burası. Herkes yürüyerek geliyor, bir de göl kenarında bisiklet yolu gibi dar bir yol var. Ateşi yakıyoruz, sebzeler, meyveler ve kebaplık etimiz de hazır. Tabii sıradan et değil bu, Erbaa Karayaka koyunundan Tokat kebabı için özel hazırlanmış. Kebap ocağı getirmiş arkadaşlar. Asıl kebap ocağında olsa lezzeti daha başka olur ya, şimdilik bu da yeter. Çocuklar gibi neşeliyiz. Bir de şu atanamayan öğretmenler, sözleşmeliler, eşinden ve çocuğundan ayrı çalışanlar, piktesli öğretmenler de neşeli olsalardı. Neşemiz böyle yarım olmazdı. Çantamdan dosyalarımı çıkarıp, Ziya Hoca’ya gösterecekken konu açıldı. Bakan’ımız başladı müjdeye. Sözleşmeli öğretmenlik kalkıyor, kimse eşinden ayrı çalışmayacak. Ayrı çalışan evli öğretmenlerimiz hemen, yeni evlenenler de 6 ay içinde yer değiştirme isteğinde bulunabilecek. İlk atamalarda mülakatı kaldırıyoruz, diyor Ziya Hoca. Vay be, diyoruz, vay be! Hepimiz gözümüzü açmış, Ziya Hoca’ya kulak kesilmişiz, Tokat kebabı kimin umurunda! Şu piktesli (PICTES) öğretmenlere de bir müjde yok mu, diyordum ki ağzımdan aldı lafı Ziya Hoca. Onlar da kadroya alınacak, oh be, dedim. Bu çocuklar, yabancılara Türkçe öğretme konusunda uzman olmuşlardı. Haklarıydı, diyoruz hep bir ağızdan. Müjdeler üst üste gelince, ben sevinçle ayağa kalkıp ıslık çalmaya başlıyorum, hem de 1984 yılındaki o muhteşem sesime döndüğümü fark ederek. Sonra birden kulağımın dibinde ve beynime girercesine bir ses işitiyorum. Benim ufaklık, ağzında bir düdük, beni yataktan uyandırıyor, nasıl da gülüyor, nasıl da…