Ziya Hoca ve Fahrettin Doktor
Zor günlerden geçiyoruz. Toplum dikkatli. Görevliler gayretli. Hiçbir işi şansa bırakmadan gece gündüz çalışan iki bakanlık var: Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı. Her iki bakanlığı da iki değerli isim idare ediyor: Ziya Selçuk ve Fahrettin Koca. İkisi de öncelikli olarak mesleklerinin uzmanı. Resmî sorumluluktan daha fazlasını icra ediyorlar. Kriz yönetme biçimleri, konuşma üslûpları takdire değer.
“Koronavirüsle mücadelemizde bugün ilk kez bir hastamı kaybettim.” Bu cümle Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’ya ait. Milletinin her bir ferdine bakışını, bir hastayla ilgilenişini, süreci yönetiş biçimini, basın toplantılarındaki konuşma üslûbunu yakından takip ettiğimiz değerli Bakanımız Fahrettin Koca’yı yürekten kutluyoruz, biz de kendilerine bu zorlu süreçte dua ediyoruz. Kendisi bir doktor olarak da sürecin içinde bir isim. Yorgunluğunu ve ölüm haberini verdiğindeki ses tonunu, gözlerinin durumunu gördük. Zor zamanlarda işinin ehli böyle isimleri gördükçe devlete olan güvenimiz artıyor, evlerimizde rahat ve huzurlu bir şekilde bekliyoruz.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, göreve geldiğinden beri farklı tarzı ve anlayışıyla dikkat çekiyor. Eğitim biliminde önemli bir isim. Bakan mı hoca mı derseniz, öncelikle hocadır bana göre. Hocalığının tecrübesiyle hareket ediyor. Onu hiçbir zaman siyasetçi gibi görmedik. Siyasetten bağımsız da değil ama siyasî de değil. Bu iyi bir tercih idi. Ziya Hoca da bu süreci başından beri iyi takip ediyor. Rahatlatan açıklamaları var. EBA üzerinden verilecek eğitimi tanıttı. Şimdi de TRT stüdyolarında ve 100’ün üzerinde gönüllü öğretmenle çekilen derslerin hazırlanışının haberini verdi. Öğrencilere, okula dönüşte ilk teneffüsün 40 dakika olacağı müjdesini veriyor. Eğitim camiasının, ailelerin, çocukların, hemen herkesin nabzını tutuyor. Bu süreci çok iyi yönettiğini belirtelim.
Virüsün adâleti
Virüsün bir de adâletini gördük. İlginç ama gerçek. Maddî durum gözetmeden herkesi tehdit ediyor. Gelişmiş ülkelerde daha çok oluşu da dikkat çekiyor. Şimdi zengin, fakir herkes evinde bekliyor. Çocuklarda etkisinin zayıf olduğunu öğrendik. Çocukları öldürmeyişi veya ölümcül vakaların çocuklarda görülmeyişi de bizi derinden düşündürdü. Tabiî olarak aklımız denizlerde boğulan mülteci çocuklara gitti. “Sizi Allah’a şikâyet edeceğim.” diyen Suriyeli çocuğu hatırlattı. Virüs, çocukların intikamını alır gibi davranıyor. Tüm dünyayı insanlara dar etti. Mültecilere kapılarını kapatan ülkeler şimdi virüsün tehditlerine açık hâle geldi. Bu yoruma, zorlama diyenler olabilir ama her işte bir hikmet aramak da Müslümanca bir duruş değil midir? Düşüneceğiz her şeyi. Gelişmiş tüm ülkeler, tüm silahlarını yığsalar da gözle görünmeyen bir düşman karşısında şaşkın durumdalar. Bu insanın kendi eliyle ettiğinin karşılığıdır. Tabiatı hoyratça kullanan insana ilahî ikaz değil de nedir? Her musibetten ders çıkarmak gerekir. Virüsün bize öğrettiği çok hakikat var.
Topluma düşen görev
Virüsün etkilerini gördükçe tedbirler arttı. İyi de oldu. Önceden de temkinli davranan Türkiye, bu süreci iyi yönetiyor. Özellikle yurt dışından gelenlerin karantina süreci kolay değil. Bunu da gayet iyi bir şekilde planlayan yetkilileri kutluyoruz. Toplum olarak bize düşen görev uyarılara uymaktır. Yakın temastan uzak durmak ve temizliğe dikkat etmek lazım. Evlerimizde verimli vakit geçirmemiz için fırsat doğmuştur. Milli Eğitim Bakanımız ve Sağlık Bakanımız bizleri yönlendiriyor. Özellikle sosyal medyaya aldanmamak gerekiyor. Virüs uzmanları çoğaldı, buna dikkat edelim. Yetkilileri dinleyelim, en doğru bilgi resmî bilgidir. Süreci krize çevirmeden, panikten uzak bir şekilde hareket edelim. Bilhassa marketlere hücum etmeye gerek yok. Aç kalmak değil, virüs tehlikelidir. Çocuklar, haftaya derslere hazır olun, ilk ders Ziya Hoca’dan, kaçırmamak lazım. Teşekkür ediyoruz Sayın Bakanlarımıza, tüm yetkililerimize. Devletimize güvenelim. Türkiye virüsten daha güçlüdür, korkmayalım ama tedbirli davranalım.