Zin Nureyn Osman (6)
Hz. Osman (ra), hanımı Rukayye
(ra) ağır hasta olduğu için, Resulullah (sav)'in izniyle Bedir savaşından geri
kalmıştı. Rukayye ordu Bedir'de bulunduğu esnada vefat etmiş, Müslümanların
zaferinin müjdesi Medine'ye ulaştığı gün toprağa verilmişti. Fiili olarak
Bedir'de bulunmamış olmakla birlikte Resulullah (sav) onu Bedir'e katılanlardan
saymış ve ganimetten ona da pay ayırmıştı (Üsdül-Gâbe, III, 586; Suyutî, a.g.e.
165; H.i.Hasan, Tarihu'l-Islâm, I, 256). Osman (ra) Bedir savaşı hariç,
müşriklerle ve İslam düşmanlarıyla yapılan bütün savaşlara katılmıştır.
Dersler ibretler:
·
Ashabı
Kirâm’ın (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) cihada olan iştiyakları. Onlar ancak,
hayati bir mazeretleri durumunda, cihad gibi büyük bir amelden geri kalırlardı.
Bu konuda tüm ashabın hayatında
öyle destanlar vardır ki, kitaplara sığmaz. Onlar gerçekten, bir dünyaperestin
dünyayı sevdiği kadar, şehid olarak Allah'a (cc) kavuşmaya arzuluydular. İran
fethinde Halid bin Velid (ra) pers imparatoruna gönderdiği şu mesaj, şaka
değil, gerçeğin ta kendisiydi: "Eğer İman edip ıslama teslim
olmazsanız, sizin dünyayı sevdiğiniz kadar Ahireti seven bir ordu ile üzerinize
geliyorum." Aynen şehit imam Hasan el Benna’nın dediği gibi: “Allah
(cc) yolunda şehid olmak, en büyük dileğimizdir.” O ve onun gibi nice
samimi davetçiler, bu yüce arzularına kavuştular.
·
İslam’ın
ilk savaşı olan bedir savaşına katılmak, bir ayrıcalıktır.
İslam’ın düşmanla ilk savaşı ve İslam ordusunun kifayet sınavı
olan bu savaş o kadar önemlidir ki, bu savaşa katılanlar, nebevi müjdeyle ilahi
affa mazhar olmuşlardır. Mekke fethine hazırlık yapıldığını müşriklere bir
mektupla bildiren Hatıb bin Ebi Beltaa (ra), Bedir ashabından olduğu için af
edilmiştir. Hem de Hz. Ömer’in (ra) ısrarına rağmen. Hatıb’ın (ra) mektubu
deşifre olunca, Ömer (ra): “Ey Allah’ın Resulü müsaade buyurun bu münafığın boynunu vurayım”
dedi. Hz. Peygamber (sav) kabul etmedi. Hz. Ömer (ra) ısrarını sürdürdü. Bunun
üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Hayır Ömer! Hatıb Bedir ehlindendir.
Belki Allah Bedir’e katılanların işledikleri bütün günahlarını affederim
demiştir.” (Buhârî, “Cihâd”, 141)
·
Onlar
Resulullah'tan (sav) izinsiz, hiçbir iş yapmazlardı. Basit, hatta nice özel ve
şahsi işlerinde dahi, Resulullah'a (sav) danışırlardı.
Ashabı kiram (ra) yapacakları iş veya ticaret, çıkacakları bir
sefer veya seyahat, hatta çocukları için eş seçiminde dahi, mümkün olduğunca
Resulullah'a (sav) danışırlardı. Öyle ki, ne tür arkadaşlarla arkadaşlık
yapacaklarını da sordukları olmuştur. Dolayısıyla cihad gibi büyük bir görev
konusunda danışıp izin almamak olabilir mi? Kendileriyle oturma (ve
arkadaşlıkta) kim daha hayırlıdır, ya Rasulellah?" diye soruldu. Resulullah
(sav) da buyurdu ki "Görüldüklerinde size Allah'ı hatırlatan,
konuştuğunda ilminizi arttıran ve ameli size ahireti hatırlatan kimselerdir." dedi.
(Abd b. Humeyd, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları:
3/123)
·
Kadını
diri diri gömülmekten kurtaran İslam, kadına o kadar önem veriyor ki, hanımın
hastalığını, büyük bir farz olan cihada gitmeyi erteleme konusunda mazeret
olarak kabul ediyor.
Ancak ne yazık ki, biz İslam’ın
güzelliklerini gereği kadar dünya insanlığına anlatamadık. Gün geldi, İslam
düşmanları, İslam’ın kadına ikinci sınıf muamelesi yaptığını lanse etmeyi
başardılar. Onlar yalan iftiralara insanlığı ikna ettiler. Biz güneş gibi açık
bir hakikat olan İslam’ın; erdem, fazilet, şefkat, merhametini anlatamadık.
İşte her sahabe gibi cihad ve şehadete can atan Osman (ra) eşi Rukayye’nin
hastalığı sebebiyle, Bedir savaşından geri kalmıştır.
·
İhlasla
cihada veya herhangi bir hayra niyet ederek bunu yapamayan, o hayrı yapmış gibi
ecir alır, sevap kazanır.
Bu konudaki delillerden bir kısmı
şöyledir: “Bir kimse bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi
katında o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir hem de o
iyiliği yaparsa on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve daha fazlasına
kadar çıkarır. Ve eğer fenalık yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah
onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer kötü işe hem niyetlenir hem de onu
yaparsa, Allah o kimse için bir günah yazar.” (Buhari, Rikak:31)
Ebû Abdullah Câbir bin Abdullah el–Ensârî (ra)
şöyle dedi: “Bir defasında Peygamber (sav) ile birlikte bir gazvede
bulunuyorduk.” Buyurdu ki: “Hastalıkları yüzünden Medine’de kalan öyle kimseler
var ki, siz bir yolda yürüdüğünüz veya bir vâdiyi geçtiğinizde, onlar da
sizinle birlikte gibidir.” (Müslim, İmâre 159) Bir başka rivayete göre: “Sevap kazanmada
size ortak olurlar” buyurdu. (Ayrıca bk. Buhârî, Megâzî 81, Cihâd 35. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Cihad 19; İbni Mâce, Cihâd
6)
Bu açık naslara göre; niyeti
savaşa katılmak olduğu halde özürlerinden dolayı katılamayanlar, aynı sevabı
kazanmış olurlar. Bu işte; ihlas, mazeret ve niyet esastır. Tembellik yüzünden
savaşa katılmayanlar, şu ayetin hükmüne girerler. “Müminlerden özürsüz
olarak yerlerinde oturanlarla Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad
edenler bir değildirler. Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri
oturanlara derece olarak üstün kılmıştır. Bununla birlikte Allah hepsine
güzellik vadetmiştir. Ancak Allah cihad edenleri büyük bir ecirle oturanlara
üstün kılmıştır.” (Nisa 4/95)