Zin Nureyn Osman (4)
Hazreti Osman (ra), ikinci olarak hicret ettiği Habeşistan’da bir müddet kaldıktan sonra Mekke'ye geri döndü. Resulullah (sav), Medine'ye hicret etmekle emrolunduğunda, Hz. Osman (ra) da diğer Müslümanlarla birlikte Medine'ye hicret etti. O, Medine'ye ulaştığı zaman Hassan b. Sabit'in kardeşi Evs b. Sabit'e konuk olmuştu. Bundan dolay Hassan, onu çok severdi (İbnül-Esîr, Üsdul-Gâbe, 585; Ibn Sa'd, a.g.e., 55-56).
Dersler ibretler:
Zarın ağır olanı, hafif olanla kaldırılır. İki şerden,
hafif olanı tercih edilir.
Bilindiği üzere, düşmanın İslam ümmetine karşı mücadelesi çok çeşitlidir. En etkin silahı ise, İslam nesli arasında tefrika çıkarmaktır. Tefrikanın zirvesi ise tekfirdir. Yani Müslüman grupların birbirlerini tekfir etmeleri. Tekfir öyle bir virüstür ki, bulaştığı bünye iflah olmuyor. Çünkü tekfir, tekebbürün de zirvesine çıkarıyor. Tekfirci, kendisi dışındaki Müslümanları kafir ve dolayısıyla necis gibi görüyor. Böyle olunca da köprüler atılıyor, konuşup anlaşma imkânı kalmıyor. Çünkü ona göre tekfir edilen “allame-i cihan” da olsa, sözünün hiçbir değeri yok.
Daha da felaket olanı; tekfirci, tekfir ettiği Müslümanları; “mürted” ve öncelikli düşman olarak görmektedir. Dolayısıyla tüm düşmanlardan çok daha önce, kinini, nefretini, hatta silahını, Müslüman kardeşine yöneltiyor. Nitekim “DEAŞ” “İŞİD” “Eş-Şebab” “Boko Haram” vb. olarak bilinen ve daha çok “Selefilik” ismini kullanan nice örgütlerin hedefinde hep Müslümanlar vardır.
Tekfir virüsünce kuşatılanlar, adeta insanları Müslüman yapmak için değil de tekfir etmek için uğraşırlar. İşte en çok kullandıkları bahanelerinden biri de bir tağuti sistemde oy kullanmaktır. Ama görüyoruz ki, Resulullah (sav) o zamanda, ikisi de tağuti sistem olan Mekke’den, Habeşistan’a hicreti emretmiştir. Daha şiddetli olan Mekke şirk devletine, nisbeten hafif olan Habeşistan’ı tercih etmiştir. Böylece daha ağır geçmekte olan bir zararı, hafif olanla izale etmiştir.
İşte Müslümanların herhangi bir tağuti sistemde oy kullanmaları,
o sistemi benimseyip kabul ettikleri için değildir. Sistemin zararı daha hafif
olan bir partisini, şiddetli İslam ve Müslüman düşmanı olan diğer partiye
tercih ediyorlar. Nitekim Müslümanlar oy kullanmasa, ıslama ve Müslümanlara
kin, nefret ve zararı daha şiddetli olan partiyi, dolaylı olarak desteklemiş
olurlar.
Sılaya, ama özellikle Resulullah'a (sav) olan hasret öyle
ağır ki, tüm tehlikeleri göze aldıracak kadar.
Nitekim ashabı kiramın (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn)
birçoklarında bu aşk derecesindeki sevgi, saygı ve muhabbeti görürüz. Çünkü
onlar, peygamber sevgisiyle ilgi nasları çok iyi anlamışlardı. “
De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz,
kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz
meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili
ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık
topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe 9/24) “Sizden biriniz, beni; anne-babasından, çocuğundan ve
bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (tam anlamıyla) iman etmiş olmaz.” (Buhârî,
Îmân, 8)
Durmak yok, yola devam. Gerekirse, Allah (cc) için dava
yolunda üçüncü hicret.
Resulullah (sav) ve ashabı (ra), hakka hizmet yolunda, durmadan, karamsarlığa düşmeden, gayret, azim, sabır ve sebatla devam ettiler. Mekke’de on yıl boyunca çektikleri çileler, onları gevşetmedi, caydırmadı ve zaafa düşürmedi. Taiflilerin taşlama ve hakaretleri, onları daha da biledi. Habeşistan hicretleri ve derken vatanlarından Medine’ye topyekûn hicret de onların sadece aşk, şevk ve heyecanlarını artırdı.
Ümmetin bükülmez bileği ve tükenmez gücü, İslam
kardeşliğindedir.
İnsanları bir arada tutan, onlar arasında
yürekten ve ölümüne sevgi ve saygı doğuran ve bu beraberliği hiçbir karşılık
beklemeksizin halisane Allah (cc) rızası için kılan yegâne bağ, İslam
kardeşliğidir. İslam kardeşliği, ümmet binasının çimentosudur. Düşman bunu çok
iyi bildiği için, aramıza yaydığı ırkçılık, tefrika vs. fitnelerle bu çimentoyu
çözdü. İşte o yüzden iki milyarlık ve onca zenginlikler üzerinde yoksul ve
biçare, varlık içinde yokluk yaşayan devasa bir kalabalığız. Bu uyutulmuş devin
diriliş ve ayağa kalkması, yine İslam kardeşliğini ihya ile olabilir.
İslam kardeşliği diğer hiçbir güç ve
hazineye benzemez. Çünkü o karşılıksızdır, hasbi/sadece Allah (cc) rızası
içindir, eskiyip bayatlamaz, aşınıp yıpranmaz ve ebedidir. Zira bu dünyanın
sınırlarını aşarak ahirette daha da artarak devam eder. Çünkü İslam kardeşliği
karşılıklı sevgi, güven, yardımlaşma-dayanışma, birbirini iyiye güzele yöneltme
ve kötü ve yanlıştan sakındırmayı da içerdiğinden sevap hanesine hesapsız
getirisi olacaktır. Dolayısıyla İslam kardeşliğini yaşayanlar birbirlerine
sağladıkları artıları ahirette görünce sevgi ve muhabbetleri artarak devam
edecektir.