Zin Nureyn Osman (23)
Hz. Osman (ra) Mescid-i Nebi'nin genişletilmesine ihtiyaç duyarak, onu süslü taşlarla yeniden inşa etti. Taş sütunlar dikerek tavanını sac (bir cins ağaç) ile kapattı. Uzunluğunu yüz altmış, genişliğini de yüz elli zira'a çıkarttı (Siyûtî, 173). Hicri otuz yılında Said b. el-As'ın Taberistan'a sefer başlattığı görülür. Bu bölgede gazalarda bulunan Said, birçok şehri fethetti. Horasan, Tus, Serahs, Merv, Beyhak bunlardan bazılarıdır.
Dersler ibretler:
·
İslam’da “Cami merkezli hayat” esas olduğundan,
ihtiyaç kadar yeni camilerin yapılması gerekir. Ama Beytullah, Mescidi nebevi
ve Mescid-i Aksa’nın kudsiyetine binaen, gereğinde genişletilmeleriyle bu
ihtiyaç giderilir. Çünkü ayrı yerde ayrı bir mescid inşası, aynı kudsiyeti haiz
değildir. Bu sebepledir ki, mazlum ve mahzun Mescidi Aksa hariç, diğer Haremeyn
mescitleri, zaman içinde birçok yenileme, ekleme ve genişletmeler
yaşamışlardır.
·
Camilerin sağlamlığı için daha sağlam ve
kaliteli malzemeler kullanılması evladır. Ancak aşırı süs ve nakışlar, İslam
ahkamı ve cami ruhuna aykırıdır.
Camilerin kıbleden başka duvarını
süslemek caiz ise de, bu parayı daha uygun hayır işlerde kullanmak daha iyidir.
Kıble duvarını kıymetli şeyler ve renklerle süslemek mekruhtur. Yan duvarların
fazla süslü olması da mekruhtur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “İnsanlar
camilerin süsüyle övünmedikçe kıyamet kopmaz.” (İbn Mace) “Bir
zaman gelir ki Kur’an’ın merasimi ve Müslümanlığın da ismi kalır. Müslüman
denilen kimseler Müslümanlıktan çok uzak olur. Camileri süslü, hidayet
bakımından ise viran olur.” (Deylemi)
·
Cihad ve fetihler, İslam’ın doğası gereğidir.
Çünkü İslam tüm insanlığa gönderilmiş bir dindir. Dolayısıyla İslam tüm
insanlığa ulaştırılması için temsil ve tebliğin yanında, gereğinde cihat da
yapılır. “Fitne kalmayıncaya ve din tamamıyla Allah'ın oluncaya kadar onlara
karşı savaşın. Eğer vazgeçerlerse şüphesiz Allah ne yaptıklarını görmektedir.”
(Enfal 8/39)
·
Kur'an'ı Kerim'in kıyamete kadar korunması,
muradı ilahidir.
Tabi bu koruma, elbette
meleklerin omuzda tüfekle bekçilik yapmaları şeklinde olmayacaktır. Ashabı
kiramın yaptığı Kur'an'ı Kerim’i toplayıp kitap haline getirmeleri, sonra Hz.
Osman (ra) döneminde yedi nüsha olarak çoğaltılarak, her bir eyalet merkezine
göndermesi, daha sonraki asırlarda, milyonlarca “kurra” “hafız” ve ulemanın
yaptıkları Kur'an hizmeti sayesinde olmuş ve kıyamete kadar da bu koruma devam
edecektir.
·
Kur'an'ı Kerim’in toplanıp kitap haline
getirilmesi, büyük bir dikkat ve titizlikle yapıldı.
Öyle ki, şu an elimizde olan Kur'an'ı Kerim nüshaları ve ilk
halife Abu Bekr (ra) döneminde toplanan mushaf’ın, tıpatıp aynı olduğunda zerre
kadar şüphe yoktur. Dost düşman; ilim erbabı herkes, bu konuda hem fikirdir.
İlk gününden günümüze kadar ıslama ve Kur'an'a saldırı için bahane arayanların,
bu konuda milim tutunacak delilleri olsa, bu fırsatı asla kaçırmazlardı. Ama bu
konuda Zeyd İbn Sabit (ra) der ki:
“Yemame savaşında birçok hafız ashabın şehid olmasını müteakip,
Hz. Ebu Bekir (ra) beni çağırttı. Yanına vardım. Ömer (ra) de orada idi. Ebu
Bekir bana dedi ki:
'Ömer bana gelip dedi ki:
“Yemame'de Kur’an hafızlarından çok zayiat verdik. Bu gibi
vakalarda hafızların ölmeleriyle Kur’an’ın birçoğunun zayi olmasından endişe
ederim. Bana kalırsa, Kur’an’ın cem edilmesi için bir emir çıkarman gerekir.”
Ben de Ömer’e şöyle cevap verdim:
“Resulullah’ın yapmadığı bir işi nasıl yapabiliriz?”
Ömer:
“Vallahi bu hayırlı bir teşebbüstür." dedi.
Sonra bu iş üzerinde o kadar durdu ki, bana söyleye söyleye
neticede Allah (cc) kalbime bu işi yatırdı ve ben de onun görüşünü benimsedim.”
Zeyd devamla diyor ki: “Ebu Bekir bana dönüp şöyle dedi:
“Sen genç, dinç, zeki bir adamsın ve seni kimse ittiham
edemez. Kaldı ki, sen zaten Resulullah’ın da vahiy katibi idin. Dolayısıyla Kur’an
metnini toplama görevini sana verdim”
Vallahi bir dağı yerinden nakletmemi isteselerdi, Kur’an’ı
toplama mes’uliyeti kadar bana ağır gelmezdi. Neticede Kur’an’ı hurma dallarından,
yassı taşlardan ve insanların hafızalarından derlemeye başladım.” (Buhârî,
Tefsîru’l-Kur’an, 20; Tirmizî, Fedâilu’l-Kur'ân, 23)
Kaynakların ittifakla bildirdiğine göre, Hz. Ebu Bekir (ra),
Zeyd’e asla hafızasına güvenmemesini, her ayet için iki delil olmak üzere, iki
şahıstan yazılı nüsha aramasını emretti. Bu iş için Zeyd, (ra) Hz. Ömer’in (ra)
yardımını şart koşmuş, O da ciddi bir şekilde kendisine yardım etmiştir. Zeyd
bizzat kendisi iyi bir hafız olduğu halde, kendisi gibi başka hafızlarla da yetinmeyip,
Hz. Ömer’in (ra) nezaretinde, her ayet hakkında mukabele görmüş, iki yazılı şahit
aramak gibi son derece titiz ve ilmi bir usul takip etmiştir. Yalnız Tevbe
suresinin sonundaki iki ayet hakkında, araştırmasına rağmen iki yazılı şahidi
bulamamış, Ebu Huzeyme’deki yazılı nüshaya istinad etmek durumunda kalmıştır.
Bu şekilde Hz. Ebu Bekir (ra) devrinde bir araya getirilen sahifelere “el-
Mushaf” denilmiştir.