Zin Nureyn Osman (17)
Mısırlılarca sevilen bir kimse olan Amr b. el-As'ın Mısır valiliğinden alınması ve yerine, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in tayin edilmesi bazı karışıklıkların çıkmasına sebep olmuştu. İskenderiye halkı Bizans imparatoru Heraklious'a mektup yazarak kendilerini Müslümanların elinden kurtarmasını istediler. Ayrıca, Müslümanların karşı koyacak kadar askerlerinin olmadığını da bildirdiler. Bunun üzerine Bizans imparatoru, Manuel komutasında kalabalık bir orduyu İskenderiye’ye gönderip burayı işgal etti. Bizanslılardan çekinen Kipti halk, Hz. Osman'dan duruma müdahale etmesini istediğinde o, Amr b. el-As'ı Mısır’a geri gönderdi. Amr, yaptığı savaşta, Manuel'i öldürerek, düşmanı büyük bir yenilgiye uğrattı ve İskenderiye şehrini çevreleyen suru yıktı. (Hicrî 25) (İbn-ul-Esir, a.g.e., III, 81; H. i. Hasan, a.g.e.; I, 264) Aynı yıl içerisinde anlaşmalarını bozan Rey üzerine, Sa'd b. Ebi Vakkas bir sefer düzenlemiş; ayrıca, Deylem üzerine yürümüştür.
Dersler ibretler:
·
Mülkü
idarecilerin, teb’ası tarafından sevilip sayılması ve kabullenilmesi, adalet,
eşitlik ve hoşgörüyledir. Bu idarecinin dünya ahiret, izzet ve saadetine
vesiledir.
Eğer bir mülki amir, kendini sevdirip kabul ettirememişse, o
kişinin o makamda devam etmesi, devlet için ciddi tehlikelere sebep olabilir.
Nitekim Mısırda Hz. Osman’ın (ra) hilafeti döneminde bu manada baş gösteren
büyük bir tehlikenin, yöre halkı tarafından özümsenmiş olan eski Vali Amr b.
el-As'ın Mısır’a geri gönderilmesiyle bertaraf edildiğini görmekteyiz. "Kıyamet
günü, insanların Allah'a en sevgilisi ve meclis bakımından en yakını adil imam
(devlet reisi), Allah'ın en sevmediği ve meclis bakımından en uzağı zalim
imamdır." buyurur. (Tirmizî, Ahkâm, 4) "Üç sınıf insan vardır ki,
duası Allah katında reddolunmaz: Âdil devlet reisi, iftar edinceye kadar oruçlu
ve mazlumun duasıdır." der. (İbn Mâce, Oruç, 48)
·
Bir
ülke için en ciddi tehlikelerden biri de düşmanla ittifak etmeye meyyal, kişi
veya gruplardır.
Ümmet olarak son iki asırdır en çok içerdeki hainlerin
ihanetlerinden çekmekteyiz. Yaşanan onca acı tecrübelere rağmen de akıllanmıyoruz.
İşte altı asır boyunca ümmetin yükünü omuzlayan Osmanlının dağılması, daha çok
içimizdeki ihanet şebekeleri olan, mason locaları, Sebataist çeteler ve bunlar
gibi hainlerin oluşturdukları “İttihad Terakki” vb. hain örgütlerdir.
Cumhuriyet kurulalı beri siyasetin içerisine çöreklenmiş aynı çeteler ve
oluşturulan irili ufaklı onlarca terör örgütlerini beslen damar da yine aynı
ihanet çeteleridir. “Hırsız içerden olursa, kapı kilit tutmaz.” “Ağacı kesen
baltanın sapının ağacın dalından olması” vb. sözler, yaşanan sayısız acı
tecrübelerin ifadesidirler.
·
İslam
adaleti o kadar kuşatıcıdır ki, çok kere başka inançtan olan halklar; İslam
idaresini, kendi dindaşları olan idarecilere tercih etmişlerdir.
Burada Hristiyan Kıptilerin, yine Hristiyan olan Bizans’a karşı
Hz. Osman (ra) dan yardım istediklerini görmekteyiz. Çünkü onlar, Bizans’ın
zalim ve despot idaresini yıllarca yaşayarak şahit olmuşlardı. Buna mukabil
İslam’ın adaletini de görmüş ve Bizans’a tercih etmişlerdi. Nitekim Fatih’in
fetih için İstanbul’u kuşattığı sırada, bazı Bizans ileri gelenleri ve din
adamları, Katolik ve Ortodoks kiliselerin birleştirilmesini, teklif etmeleri
üzerine; Bizanslı Grandük Notoras, “Başımızda kardinal külahı görmektense,
Osmanlı sarığı görmeyi yeğleriz.” diyerek, itiraz etmişti...
·
Bir
toplum kendi içinde barışık, bir ve beraberse, düşman ne kadar güçlü ve
kalabalık olsa da mukavemet edebilir.
Ama tefrika vs. fitnelerle birlik beraberlik ve dayanışma ruhunu
kaybederse, az bir düşmana dahi yenik düşebilir. “Kendilerine apaçık
deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar
için büyük bir azap vardır.” (Âli İmran 3/105) Bunun en güzel örneği, Bedir
ve Huneyn savaşlarıdır. Bedirde birlik içindeki az bir ordu, kalabalık ve kat
kat güçlü olan şirk ordusunu yenmiştir. Ama Humeyni’de İslam ordusu düşmandan
daha kalabalık olmasına rağmen yenilmiştir. Uhud savaşının iki aşaması da buna
açık bir örnektir. Birlik içindeki 700 kişilik İslam ordusu, her açıdan çok
daha güçlü olan 3000 kişilik küfür ordusunu darmadağın edip kovalarken,
okçuların ihtilaf edip dağılmaları, kazanılmış bir zaferi, hezimete
çevirmiştir. Şairin dediği gibi: “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler, onu top söndüremez.