Zihniyet reformu
Yeniden sayımlar, seçimlerin ardından gündem oluşturunca asli konulara henüz gelemedik. İtirazlar ve yeniden sayımlar, hukuki prosedürler içinde yapıldığı sürece sorun yok; hatta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesi bağlamında önem de taşır. Sık sık hakikat kavramının altını çiziyoruz. Seçimin gerçekten kimin kazandığının ortaya konulması, hakikate saygı açısından önem taşımaktadır.
Yeniden sayım süreci de dahil olmak üzere, eskiden beri varolan tavırlar özelde Türkiye’de bir zihniyet reformu yapılmasının aciliyet arz ettiğini bize işaretlemektedir. Burada çoğunlukla zikredilen farklı bağlamlarda atıflar yapılan “dış mihraklar” ifadesine dikkat çekelim. Bir kere her türlü meselede dış mihraklar niçin bizim işlerimize karışmaktadırlar? Doğrusu ekonomik, siyasi, sosyal kırılganlıklarımızı ve zafiyet noktalarımızı iyi bilmektedirler ve açıkçası bizim gidişatımızdaki zafiyetler de onlara fırsatlar sağlamaktadır.
Söz gelimi; Amerika’nın ya da küresel güçlerin, özellikle seçim sonuçları konusunda içişlerine müdahale anlamında değerlendirilecek tutumları söz konusu ve bu cesaretlerini de bizim zafiyetlerimizden almaktadırlar. Ülke içinde kimi zihniyetler de, bu tür dış müdahaleler kendisine yaradığı sürece ses çıkarmamaktadırlar.
Bütün bunlar karşısında şunu net olarak görmekteyiz ki, içeride birlik ve konsensusu sağlamak lazımdır. Geçen yazımda kutuplaştırıcı söylemlerden uzaklaşarak, kapsayıcı söylemin önemine dikkat çekmiştim. Bütün zıt hareket, söylem ve tasavvurlara rağmen kapsayıcı söylemde ısrarcı olmak lazımdır.
Türkiye, birkaç yüzyıldır modernleşme tecrübesi yaşamaya devam ediyor. Bu süreçte farklı akım, düşünce ve yaşam tarzları oluştu. Bir kere bu farklılıklara alışmak lazım. Eğer farklı yaşam tarzları sürekli birbirini aşağılamaya devam ederse, dış mihraklar kimseyi ayırt etmeksizin hepimize daha fazla zulüm yapacaklardır. Bu yüzden içeriyi çok sıkı tutmak gerekiyor. Bugün Amerika ve küresel güçlerin bazı söylemlerine tam da bu sebeple pirim vermemek lazım.
Öncelikle devletin hepimizin olduğunu ve bir kere zafiyete uğradığında herkesin bu cenderede zarar göreceğini insanların aklında tutması iyi olacaktır. Bu sebeple, tarafların devleti ele geçirerek, devlete sızarak diğerleri üzerinde tahakküm kurma anlayışını sonlandırmak gerekiyor. Devlet, bir üst çatı olarak tüm insanların ve yaşam tarzlarının garantörü olmalı.
Beni özellikle son birkaç gündür medya ve sosyal medyada, oyların tekrar sayımı sürecinde bazı kimselerin açıklamaları korkuttu. Zira bu açıklamalar bazı yaşam tarzlarını garanti etmeyeceklerinin sinyallerini veriyorlar. Baskı kurarak insanların yaşam tarzlarını değiştirmek mümkün de değil, doğru da değil. Bu sebeple gerçekleştirilmesi gereken birinci zihniyet reformu, bu devlet çatısı altında farklı yaşam tarzlarına sahip insanlar olarak birlikte yaşamamız gerektiği.
Bu, aynı zamanda aynı toplumda yaşayan fertlerin de içselleştirmesi gereken bir tutum. Her bir fert farklı yaşam tarzını benimseyebilir, fakat herkesin yanıbaşındaki farklılığın kendisini yaşattığını asla unutmamalı. İşte kapsayıcı söylem de tam bu noktada kendisini gösterecektir. Fertten başlayarak devlet ve otorite düzeyine kadar her bir aşamada, insanların sorumluluk taşıyarak kutuplaştırıcı söylemlerden uzak durması gerekiyor.
Farklı yaşam tarzları bir tehdit değil, teklif olarak görülmelidir. Yaşam tarzınızın “en iyi” olduğunu düşünüyorsanız, sizden toplumsal hayatta iyi bir komşuluk, iyi bir akrabalık, iyi bir meslek erbabı çıksın. Böylece bu örneklik diğer insanları da cezbetsin. Kendi ideoloji ve yaşam tarzınıza yapabileceğiniz en önemli iyilik de budur.