Dolar (USD)
34.92
Euro (EUR)
36.39
Gram Altın
2942.93
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Ekim 2019

Zihinlerin İşgali

Hz. Mevlana’ya gelen bir grup filozof; “Size hayret ediyoruz. Bunca karmaşık meseleleri bu kadar basit bir şekilde açıklamayı ve insanlara sunmayı nasıl beceriyorsunuz?” diye sual etmişler.“Peki” der, Hz. Pir; “ Siz, bu kadar basit meseleleri karmaşık meseleler haline getirmeyi nasıl beceriyorsunuz?

Evet, aslında basit olan meseleleri karmaşık hale getirerek içinden çıkılmaz bir hale sokuyoruz.
Bizim adı henüz konulmamış ve üzerinde tartışılmamış bir eğitim sorumuz var. Bir “zihin” sorunu aslında bu.
İşkencelerin en berbatı doğrudan zihne uygulanan, hafızayı hedef alan, şuuru, idraki, ahlakı, vicdanı altüst eden, körelten kısacası düşünceye uygulanan işkencedir.
Öyle diyordu şair John Dryden; “İnsanlara yapılan zulümler içerisinde en kötüsü zihne yapılan zulümdür.”
Ondan sonrasını da Karl Marx söylüyor; “İnsanların geçmişiyle bağlarını koparabilirsen, kolayca ikna edilebilirler.”

Formül basit, zihne müdahale et, hafızayı boşalt, geçmişle bağlarını kopart.
Peki, bunu en kolay nasıl yapabilirsiniz? Hiç şüpheniz olmasın ki; eğitim aracılığıyla.
Bu topraklarda 1699 Karlofça Antlaşması’ndan sonra geleneğin, modernizmin karşısında kabul ettiği yenilgiden hemen sonra acayip işler oldu. Zihnin işleyiş şekli değişmeye başladı. Ondan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Uzunca bir aradan sonra August Comte bulduğu virüsü Mustafa Reşit Paşa gibi aptal bir İngiliz uşağı üzerinden bu topluma enjekte etti. Comte, psikolojisi bozulmuş bu yenik topluma yeni bir insanlık dini vadediyordu.

Pozitivizm hastalığına bulaşanlar da geriliğin yegâne adresi olarak İslam’ı gösterdiler. Bu anlayış koskoca bir imparatorluğun çökmesine ve yeni bir ulus devletin kurulmasına neden oldu.
Canı pahasına ülkelerini kurtaran bu millete Lozan’da “demokrasi”, “kapitalizm” vaat edildi. İçinde, demokrasi, çağdaşlık, laiklik, ilericilik olan pozitivizm hapını eğitim yoluyla yutan bu necip milletin de kendine gelmesi tam yüz yıl sürdü. Geldi mi, bilemiyorum.
Şerif Mardin; “Kemalizm’in Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren resmî merkez ideolojik örüntü, dünya görüşü, zihniyet çerçevesi, devletin teori ve uygulamalarının dayanağı olarak karşımıza çıkan bir zihinsel yapılanma olduğunu ifade eder.”

Batı’yla özdeşleştirilen Kemalist çağdaşlaşma projesi, İslâm’dan ve İslâmileşmiş kültürden arındırılmış yeni model insanını, katı, dar milliyetçilik vasıtasıyla Batı/Hıristiyan enternasyonali içine yerleştirmiştir
Dolayısıyla toplumun yaşam tarzını, dış görünümünü, dilini, alfabesini, dinlediği müziği değiştirmeye yönelik bir dikey müdahale gerçekleştirildi.
Ben o dönemi bir “kamyon çarpması” olarak nitelerken Teoman Duralı Hoca daha vahimini söyler; “Tüm geçmişimizi havaya uçurduk” der. Ne acayip bir imha ne trajik bir enkaz.

Eğitim tam da bu noktada bu milletin enkaz altından çıkmaması için tesis edilmiştir.
Geçenlerde tarihçi Mustafa Armağan da paylaşmış ben de defalarca dile getirdim. Vatikan’dan tutun İngiltere, İspanya, Hollanda, Belçika, Kanada, Avusturya’ya varana kadar Batı ülkelerindeki yerleşik monarşi, hanedan ve krallıkların nasıl da özenle korunduğu ortadadır.

İngilizler bizim saltanatı parça pinçik ettikten sonra bize cumhuriyet kendilerine de krallık bıraktılar. Üstüne bir de eğitim sistemi hediye ettiler. 1949 yılında el değiştirerek Amerika’ya teslim edilen...
O tarihten itibaren bu ülkenin medyasında “eğitim şart” dedirtilir. Bir kez olsun nasıl bir eğitimle sorusunu sordurmadılar.

Eğitim söz konusu olduğunda “nasıl” öğretileceği ya da “niçin” öğretileceği mevzubahis edilir ancak “neyin” öğretileceği pek dillendirilmez.
Ben Hz Pir’den ilhamla burada meseleyi karmaşık hale getirmek niyetinde değilim. Ve basit bir şey söylemeye çalışıyorum. Evet, “Her kültür kendi eğitim sistemini üretir.” Ne var ki mevcut eğitim sistemi, bizim tarihi ve kültürel kodlarımız üzerine inşa edilememiştir.

Kemalist CHP zihniyetinin bir ürünü olarak karşımızda hâlâ büyük bir sorun olarak durmaktadır.
Alman düşünür Voegelin’in dediği gibi modernite bir akıl hastanesi modernlik ise ruh hastalığıdır. Bizim buradan çıkmamız lazım. Aksi takdirde Kıbrıs dahil ülkesini kolaylıkla elden çıkarmaya hazır daha çok kişiyle muhatap olabiliriz.