Zi-n Nureyn Osman (21)
İslam Ordularının önündeki bu engel kaldırıldıktan sonra Hz. Osman, Abdullah b. Nafî b. Husayn ve Abdullah b. Nafi b. Abdulkays'a hiç vakit kaybetmeden Cebelu't- Tarık boğazını geçerek Endülüs’e girmeleri emrini verdi. Hz. Osman’ın, ordunun Endülüs’e geçişini istemesi, İstanbul’un batı yönünden sıkıştırılarak fethinin kolaylaştırılması düşüncesinden kaynaklanıyordu. O, komutanlarına söyle diyordu: "İstanbul ancak Endülüs tarafından fethedilebilir. Eğer orayı fethederseniz, İstanbul’u fethedenlerin ecrine ortak olacaksınız" (İbn-ul-Esir, a.g.e., III, 93; Ayrıca bk. Muhammed Hamidullah, Fethul-Endelüs (İspanya) fi Hilafeti Seyyidina Osman sene 27 li'l-Hicre, İ.Ü. Ed. Fak. İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1978, VII, 221-225). Böylece Hz. Osman zamanında, Kuzey Afrika’daki fetihler tamamlanmış, İslam’ın karsısındaki en büyük güç olan Bizans’ın batıdan sıkıştırılması planları uygulamaya konulmuştur.
Dersler ibretler:
·
Sahabenin,
İslam’ı hep daha ileriye götürme çabaları, İslam’ın temel ilkesi gereğidir.
Bu ümmetin sayısız
kahramanlarından bir olan Ukbe b. Nafi’nin (ra) fetihler tarihine altın
harflerle yazılan sözleri, bu ruhun yansımasıdır. Cihad harekâtını kesintisiz sürdüren
Ukbe bin Nafi, batıya doğru ilerleyerek Tanca civarında Atlas Okyanusu’na
dayandı. İşte o zaman şu tarihî sözünü söyledi: “Ya Rabbi! Eğer önüme
çıkan şu deniz olmasaydı, senin yolunda cihad ederek daha ileri giderdim!”
Bu konuda ayet ve hadislerde,
yeterince deliller mevcuttur. İşte o delillerden sadece birkaçı: “Yeryüzünde
fitne (şirk) kalmayıp din, tamamıyla Allah'ın oluncaya (ondan başkasına ibadet
edilmeyinceye) kadar onlarla savaşın, cihad yapın. Eğer küfürden vazgeçerlerse,
Allah yaptıklarını görür ve mükâfatlarını verir.” (Enfal 8/39) 'Sizden hayra
çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ümmet bulunsun.
İşte onlar kurtuluşa erenlerdir" (Alu İmrân, 3/104) "Sizden
kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse, diliyle düzeltmeye
çalışsın. Buna da gücü yetmezse, kalbiyle o kötülüğe karşı buğzetsin. Bu ise
imanın en zayıf derecesidir'' (Müslim, İman, 78; Tirmizî Fiten. 1I- Nesaî iman
17 İbn Mâce, Fiten, 20). "Bana hayat bahşeden Allah'a andolsun ki, siz ya
iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize
bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat, duanız kabul edilmez" (Ebû
Dâvûd, Melâhim, 16; Tirmizî, Fiten, 9; İbn Hanbel, V, 388)
·
Cihad
bilinci aksiyon, şehadet aşkı enerji, fetih ruhu da bu bilinçteki imanın bir
semeresidir.
Nitekim bu ruh ve enerji, ashabı
kiramda o kadar canlıydı ki, gittiği her yere hayat götürüyorlardı. Onların, şu
kokuşmuş dünya ve basit dünyalıklarla işi olmazdı. Zira onlar, Resulullah'ın
(sav) nübüvvet ocağında pişmişlerdi. Önce ruh dünyaları, kulluk bilinciyle inşa
edildi. Sonra cihad ve şehadet sevdası yüklendi. Gün oldu, Resulullah (sav)
onları hep beraber Allah yolunda savaşmak üzere gazveye çağırdı. Onlar da emri
duydukları anda bütün işlerini bırakarak hazırlığa başladılar. Gelen emre boyun
eğdiler, emredilene göre hareket ettiler. “Ailem var, çocuklarım ne olacak,
arazilerimle hurmalıklarımla kim ilgilenecek?” demediler. Evlendiği gecenin
sabahında, saçlarından sular damlarken bu emre icabet edenler dahi vardı.
Bazen Allah Rasûlü (sav) bir
orduyla veya müfrezeyle sefere çıkmalarını emretti. Hangi tehlikelerle karşı
karşıya kalacaklarını bilmelerine rağmen namazdan aldıkları lezzeti alarak,
sevinçle atlarına bindiler ve yola koyuldular. Mûte Savaşı’na giderlerken Allah
Rasûlü (sav) sancağın sırasıyla kimler tarafından alınacağını söylediğinde,
ismi sayılanlar sırayla şehit olacaklarını çok iyi biliyordu. Her biri de
ölüme, gül bahçesine girercesine gidiyorlardı.
·
İstanbul
fethinin kilometre taşları, sahabe-i kiram tarafından döşenmiştir.
Gerçi onlar her konuda olduğu
gibi, cihad ve fetihlerde de bizim doğal öncülerimiz ve örneklerimizdir. Ancak
bu konunun ayrıca vurgulanması önemlidir. Ta Endülüs’ten başlayarak istanbul
kuşatmasını başlatmak, buna bir delildir. Ebu Eyyub-el Ensari’nin (ra) 80
yaşlarında içinde sahabelerin de yoğun olduğu tabiin ordusuna iştiraki, diğer
bir delildir.
Onlar hayatın her alanında bizim
örnek ve önderlerimizdirler. İslâm davasının bizden evvel hangi fedakârlıklarla
bugüne ulaştırıldığını düşünmek durumundayız. Bu çabanın ve fedakârlığın ilk
halkasında yer alan kutlu nesil Sahabe-i Kiram’ı ise bir başka gözle
görmeliyiz. “Ashab” veya “Allah Rasulü’nün arkadaşları” derken, kimden
bahsettiğimizi iyi bilmeliyiz. Kur’an okurken bu yüce kitabın bizlerin eline
hiç bozulmadan ulaşmasının, onlar vasıtasıyla gerçekleştiğini; namazımızı Resulullah'ın
(sav) öğrettiği gibi kılarken, orucu onun tarif ettiği şekilde tutarken,
zekâtımızı yine onun bildirdiği şekilde öderken... Yani farz ve nafile olarak
her ne yapıyorsak bunu onlar vesilesiyle öğrendiğimizi unutmamalıyız.
·
Sahabe-i
kiram döneminden itibaren, İstanbul fethinin hedefte olması, bu konudaki hadisi
şerifin sıhhatini güçlendirir.
Evet, İslam fetih dinidir ve her
fetih de İslam ümmeti için önemlidir. Ancak İstanbul’un fethinin, Mekke ve
Kudüs’ün fethi gibi, tüm fetihler içinde özel bir yeri vardır. Bilindiği üzere
Efendimiz (sav) bu konudaki müjdesi, ta devri saadetten beri, İstanbul’u,
fetihler listesinin başına taşımıştır. “İstanbul mutlaka fethedilecektir.
Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” (Ahmed bin Hanbel, IV, 335; Buhârî,
et-Tarihu'l-Kebîr, I (ikinci kisim), 81; et-Târihu's-Sagîr, I, 341; Taberânî,
el-Mu'cemu'l-Kebîr, II, 24; Hâkim, Müstedrek IV, 422; Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid,
VI, 219) Müslümanlar tarafından defalarca kuşatılan ve 11. Kuşatmada fethi
müyesser olan istanbulun fethini müjdeleyen ve bu kadar kaynağın naklettiği bir
hadisin kaynağını tartışmak beyhudedir.