"Zenginlerin Mallarında Fakir ve Yoksulların Hakkı Vardır!.."
Zekât, lügatte; artış, temizlik ve bereket demektir.
İslam’da ise, dinen zengin olan kimselerin mallarının belli bir miktarını,
ihtiyacı olan Müslümanlara zekât niyetiyle vermeleri mâniasına gelir. Fakirin
hakkı çıkarılarak malı, cimrilik kirinden arındırarak da şahsı temizlediği ve
malda berekete sebep olduğu için bu ibadete zekât denilmiştir. Âyet-i kerimelerde
buyuruldu ki: “Onların mallarından zekât al ki, bununla onları temizleyesin
ve arındırasın.” (Tevbe: 103) “Siz hayır yolunda ne harcarsanız, Allah
onun yerini doldurur.” (Sebe 39) Ayrıca malı temizleyip sıhhat ve kemaline
sebep olduğu ve kişinin imanındaki sadakat ve olgunluğu gösterdiği için zekâta “sadaka”
da denilmiştir.
Bir şeyin önemi, insanlığın ona olan ihtiyacı ve temin
ettiği fayda ile ölçülür. Zekâtın; zekât veren, zekât alan ve zekât alınıp
verilen toplumda sağladığı faydalar göz önüne alındığında, onun ne derece büyük
bir ehemmiyet ifade ettiği kendiliğinden ortaya çıkar. Zekât, her şeyden önce
kulun, Allahü Teâlâ’nın yüce emrine itaat edip, kulluğunu göstermesinin en
güzel bir nişanesidir. Çünkü zekât vermeyi Allahü Teâlâ emretmiştir. Kulun
vazifesi de; Rabbi tarafından emr olunduğu şeyi, yapmaktır. Müslüman; sevdiği,
inandığı Rabbinden aldığı bu yüce emri;
canının yongası olan malını hiçbir maddî karşılık beklemeden vererek
yerine getirir.
Zekât, aynı zamanda Allah’ın nimetlerine karşı bir
şükürdür. Müslüman şöyle düşünür; elimdeki bu servet, bana yüce Allah’ın bir
ihsanıdır. Nice insanlar vardır ki, benden daha güçlü ve daha bilgili oldukları
halde bu mal varlığından yoksundurlar. Dolayısıyla yüce Mevlâ’nın nimetlerine
karşı şükretmek gerekir. İşte bu şükür, farz olan zekâtın ödenmesiyle yerine
getirilmiş olur. Müslüman, böylece şükür vazifesini yerine getirirken, aynı
zamanda malının bereketlenip artmasını sağlayacak önemli bir işi de yapmış
oluyor. Çünkü ayet-i kerimede buyuruluyor ki: “Eğer şükrederseniz, ben
nimetlerimi daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz, haberiniz olsun ki,
azabım pek şiddetlidir!” (İbrahim 7) Bir hadisi serifte de: “Mallarınızı
zekâtla koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarını da
dua ile karşılayınız.” (El-Cami’us-Sağir 3728) buyurulmaktadır.
Zekât; Müminlerin Allah sevgisini, mal ve servet
sevgisinden üstün tuttuklarının güzel bir göstergesidir. Çünkü zekâtını veren
kimse, hiçbir maddî karşılık beklememektedir. Bunu, sadece ibadet niyetiyle
Allah rızası için yapmaktadır. Binaenaleyh zekât vermek; “Ey müminler! Mallarınız
ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın, böyle olanlar hüsrana
uğrayanlardır.” (Münafikun 9) ayet-i kerimesinin işaret ettiği mânâyı
gerçekleştirir.
Zekât, çok kuvvetli bir iman alametidir. Öyle ki
müminlerle savaşan müşrikler, tevbe edip namaz kılmaları ve zekât vermeleri
halinde, savaş hali ortadan kalkar ve o kişiler müminlerin din kardeşi oluverirler.
Allahü Teala şöyle buyuruyor: “O halde, hürmetli (yasak) aylar
çıkınca, artık o müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp esir
edin, onların geçebileceği bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe eder, namaz
kılar ve zekâtı verirlerse, onları serbest bırakın. Allah’ın mağrifeti ve
rahmeti boldur.” (Tevbe 5)
Kalplerde büyük bir yer tutan mal mülk sevgisi, insanı
yüksek duygulardan yoksun bırakır ve bazen insanı fena işler yapmaya sürükler.
İşte zekât sayesinde, kalbin bu zararlı duygusuna ve meyline direnilmiş ve nefis
de cimrilikten kurtulmuş olur.
Zekât, muhtaçlar açısından da son derece önemlidir ve
onlar için çok büyük bir sosyal güvencedir. Çünkü zekâtın kimlerden alınıp
kimlere verileceği, bizzat Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmiştir.
Zekât, insanlar arasındaki dayanışmanın sağlanmasına
yardımcı olur. Zenginlerle fakirler arasındaki mesafeyi daraltır. Fakirlerin
gönüllerinde, zenginlere karşı doğabilecek kıskançlık ateşini söndürür.
Peygamber efendimiz: “Zekât, İslam’ın köprüsüdür.” (El-Câmi’us-Sagir
4589) buyurmuştur.
Zenginin; para kazandığı çevreye teşekkür borcu vardır. Bu borç da, o çevredeki yoksul ve perişan insanlara yardım elini uzatmaktır. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Zenginlerin mallarında fakir ve yoksulların hakkı vardır.” (Zâriyat 19)