Dolar (USD)
34.31
Euro (EUR)
36.06
Gram Altın
2992.80
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Eylül 2018

Zamlar ve dolar vurguncuları!..

İdlib’de büyük bir katliam ve göç dalgasını engellemek için gayret sarf ederken, içeride de büyük “zam dalgaları” ile boğuşuyoruz.

Kamu, Dolar’daki yükselişten dolayı bazı kalemlere ciddi oranda zam yapınca, ortamı fırsat bilen bazı “uyanıkların” çok abartılı “fiyat ayarlamalarına” gittiklerini görüyoruz.

“Devlet bu işe bir an evvel ciddî biçimde el atmalı!..” diyen okuyucularımızdan sürekli olarak “tepki” ve “şikayet” mesajları yağıyor.

Her şeye zam; una yüzde 50, yağlara yüzde 50, Susam’a yüzde 100, pide kaşarına yüzde 70, tuza yüzde 50, poşete yüzde 100…

Yufkacı 85 liraya aldığı 1 çuval unu 150 liraya alır olmuş, okulların yönlendirdiği kıyafet mağazaları velileri dümdüz ediyormuş, yumurta fiyatlarındaki artıştan şikayetçi olan da çok…

Her şeye zam, inşaat malzemelerinden, iğne, iplik ve yorgana kadar her şeye.

Bunların ne kadarı fırsatçılıktandır, stokçuluktandır, vurgunculuktandır bilemiyorum…

İş yapmak da zor, malı satacaksın ve yerine yenisini koyman gerekiyor…

Yerine koyamayacağın fiyata niye satasın, nasıl satasın?..

Öte yandan fırsatçılıkları da görüyoruz, “Ya kardeş geçen hafta şu kadardı” diyorsunuz yüzde 100’lük artışa dikkat çekerek…

“Kardeş haberin yok galiba, Dolar patladı!” yollu karşılıklar geliyor.

Patladı da bu kadar mı?..

“Milli Mücadele” vurgusunun yapıldığı her meselede “ön safta” yer alan okuyucularımız, bu işlere artık “ciddi” olarak el atılmasını istiyor.

Devlet bu konularda neler yapıyor, doğrusu bilemiyorum ya da neler yapabilir?

Malûm serbest piyasa ekonomisi; “yerli ve millilik” iddiasındaki kimi müteahhitler yıllar yılı acayip fiyatlara evler, ofisler sattılar ya…

Bunların “kâr” marjları neydi, bunun ölçüsü neydi?..

“Serbest piyasa”, “arz ve talep dengesiyle oluşan fiyat…”

“Malın fiyatını piyasa belirler!”

“Harca Türkiye!”

Vesaire…

Devlet ne yapabilir?..

İktisat derslerimizde, “Devlet karaborsayı engellemek için fiyatlara sınır koyar ve piyasaya mal arz eder!” denirdi.

Sınavlardan birinde, “Karaborsa nasıl önlenir?” diye sorulmuştu.

Şu cevabı vermiştim kendimce:

“Fiyatlara sınır koymak ve arzı artırmak gibi tedbirlerden bahsedilirse de, bunların hepsi kâğıt üzerindedir.

Karaborsanın engellenmesi için, öncelikle millet-devlet işbirliği sağlanmalıdır.

Devlet, bütün yönetenleriyle, kamuoyunun gözünün önündeki bütün bireyleriyle, vatandaşa ‘işbirliği’ mesajları vermelidir.

Bunu sözle değil, eylemle yapmalıdır.

Tasarrufsa, bunu öncelikle ve en fazla kamu yapmalıdır.

Devlet, ‘çıkarcıları’ değil de, vatandaşına ‘yanlış yapmayacak’ özelliklere sahip müteşebbisleri desteklerse, problemin büyük bölümü kendiliğinden çözülür.

Bu bir ‘iklim’ meselesidir.

Vatandaşına ‘yanlış yapmayacak7 müteşebbislere önem verilebilmesi, onların öne çıkartılabilmesi için bu “iklim”i oluşturabilecek bir “eğitim ve kültür politikasına” ihtiyaç vardır.

Bunu oluşturmadıktan sonra, ne tedbir alınırsa alınsın, ‘vahşi kapitalizm’in çarkları arasında yok olur, gider!..

Böyle cevap vermiştim “iktisadî” soruya.

O soru 70 puanlık bir soruydu.

Ben sadece ona cevap vermiş ve sınavdan 70 almıştım!

Tahran Zirvesi… Katliam, Göç ve Son Ümit!..

Türkiye, bir yandan ekonomik saldırılara karşı koymaya, diğer yandan da küresel güçler arasındaki “hakimiyet savaşı”nın İdlib etabında yeni bir katliam ve göç dalgasının meydana gelmesini engellemeye çalışıyor.

Bugün gerçekleştirilecek “Tahran Zirvesi”ne kadar sürdürülen baş döndürücü diploması trafiğinden kayda değer “neticeler” alındığına dair bir işaret yok.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Zirve’ye kısa bir süre kala, “Burada 3.5 milyon insan var. Allah korusun, buralara füzeler yağdıracak olurlarsa çok çok ciddi bir katliam yaşanır. Öyle bir durumda kaçanlar nereye gelecek? Büyük oranda bize gelecek…” şeklindeki sözleri, endişenin boyutunu ortaya koyuyor.

Türkiye uyarılarını en yüksek perdeden dile getirirken, Rus savaş uçakları “Herkes ayağını denk alsın mesajı” niteliğindeki saldırılarıyla “kararlılık” gösterisinde bulunuyor…

Öte yandan…

Milyonlarca Müslümanın katili ABD’den de, İdlib’deki gelişmelerin yakından takip edildiği, Beşer Esed’in yeniden kimyasal silah kullandığının tespit edilmesi halinde, müttefiklerle birlikte hızlı ve en etkin şekilde karşılık verileceği yönünde açıklamalar geliyor.

Açıklamalardaki “müttefiklerle birlikte” vurgusunun işaret ettikleri arasında biz de varız, zira, “Esed’le mücadele” başlığı altında ABD’nin ortaklarındanız.

Tam bir “filler tepişir çimenler ezilir” durumu, Suriye’deki milyonlarca Müslüman ve bir bütün olarak Anadolu, büyük tehditlere muhatap.

ABD, Rusya, AB ve Türkiye’ye “yatırım atağında” bulunmasını umduğumuz Kızıl Çin.

ABD’nin “ekonomik işgal” girişimine hedef olan Türkiye’nin, dengeleyici ittifak çabaları açısından son derece kritik bir yerde bulunan Rusya’ya laf anlatabildiği söylenemez.

Dahası Türkiye, Rusya’nın “terörist dediklerini” terörist ilan etme noktasında üzerine düşüneni yaptığı halde, karşı taraf Türkiye’yi “istihbarat paylaşımında” bulunulabilecek bir ülke olarak görmüyor.

Milli Savunma Bakanları ve İstihbarat Başkanları nezdinde yapılan görüşmeler aşağı yukarı sonuçsuz.

Rusya, teröre karşı işbirliği noktasında aşağı yukarı isteksiz.

Türkiye’nin canına kast eden PKK ile mücadelemize Rusya’dan katkı yok…

Bırakın katkıyı, Esed’e “İdlib Kuşatması” için kurdurttuğu 23 bin kişilik “Terör Ordusu”nun ana unsurları arasında PKK’lılar da var.

Yeni Şafak’tan Yılmaz Bilgen’e konuşan Özgür Suriye Ordusu Sözcüsü Ebu Huzeyfe, Esed’in kontrol ettiği 23 bin kişilik “Terör Ordusu”nda 8 bin 500 PKK’lının da bulunduğunu…

Rejim güçleri İdlib’e saldırdığında, Cemiyet Zehra ve Handarat Hattı’na konuşlanmış durumdaki PKK’lı teröristlerin de Esed’e yardımcı olmak üzere “muhaliflere” saldıracağını söylüyor.

Yani, Rusya ve Suriye Rejimleri, can düşmanımız PKK ile müttefik.

ABD dersen zaten öyle, Türkiye’nin ekonomisini çökertmek için saldırıya geçen “müttefikimiz” ABD, PKK ile çalışıyor.

Türkiye, PKK ile mücadelesinde ne ABD’nin, ne AB’nin, ne Rusya’nın, ne İran’ın, ne de Çin’in desteğini alabiliyor.

Türkiye’nin ekonomisini çökertmek için hamle yapan ABD’yi dengelemek için kendilerine yanaşmasını fırsat bilen “güç”lerin üzerimizdeki baskıyı arttırdıklarını görüyoruz.

Birçok dert var…

Ha, bir de Kıbrıs..

Orası da iyice karışıyor, yıllar yılı yazdık, haber verdik, ilgilenen pek olmadı.

Şimdi, büyük bir dalga da oradan geliyor.

Devam ederiz bu mevzudan kısmetse eğer.