Zamanın zulasında, çağın merdiven altında
Zamanın zulasında, çağın merdiven altında ve farklı bir miraçta yaşamak...
Bu seçtiğimiz ya da seçmek zorunda kaldığımız bir
şey. Veya her ikisi de olabilir. Bunu hakiki manada ölçüp biçemiyoruz. Çünkü
olduğumuz noktadan olgunluk noktasına, varoluşumuzun en tepesine, zirveye
çıkmayı kast ettiğimiz; miraç, hep beraber ve hep birden yaşamaya değer.
Elbette! Pek tabii!
Fakat işte çıkış ve yükselişten aynı şeyi
anlamıyoruz ki…
Sen benim heves ettiğim soyut mevkilere
düşmek, yok olup gitmek olarak bakıyorsun.
Ben senin yarıştığın, kıskandığın, hırsından
geberip gayrı meşru her yolu deneyerek varmaya çalıştığın makamlara, mevkilere,
noktalara, virgüllere rezalet olarak bakıyorum. Zırnık kadar heves etmiyorum.
Vallahi gülesim geliyor. Artık senin için acı da çekmiyorum. Kendi seçimi
diyebiliyorum. Önce ayırdım senin gibilerin kalbimdeki odasını. Sonra pılını
pırtını toplayıp defolup giden sendin. Senin muhteris kibrin seni durdurmadı. Tertemiz
aslından göçe zorladı. Gittin. Hâlâ gidiyorsun.
Ne hazza, ne hıza doymuyorsun. Kendini uçuyor
sanıyorsun. Halbuki düşüyorsun. Kutun çok kara. Çok pandora!
Ben senden saklandım. Kaçmadım. Zulada,
merdiven altında olağanüstü gayretler ve hayretler içinde var oluşumu sürdürüyorum.
Miraç merdivenimi tepe taklak çeviren o kara tırnakların yüzümü- gözümü- bakış
açımı, zihniyetimi, yaşamımı ve bütün var oluşumu yırtmaya, kanatmaya devam
ediyor. Olsun diyorum. Benim merdivenim de bu… Çağın anlayışına göre düşmek
belki. Bana göre çıkmak. Popülerliğe göre sürünmek belki. E ama bana göre
kanatlanmak!
Çok soyut yazdım biliyorum. Somut yazsam da
anlamazdın. Anlamak ta istemezdin. Anlamak isteyenler anladı. Gerek zihninin,
gerek aklının ayaklarına, hatta bildiğimiz ayaklarına kara sular ininceye kadar
düşünenler ve yürüyenler, en nihayet dizlerini kırdıkları kürsüden doğan gökle
kanatlananlar beni anladı. Boşver sen! Beni düşünme! Beni çıkar aklından ey
çağ! Ey zaman beni es geç! Görme ve konuşma benimle hatta. Sırıtkan şımarıklığını
al da düş kendi yüksekliklerine…
Beni hüznümle ve tebessümümle bana bırak…
Zamanın zulasında, çağın merdiven altında ve
farklı bir miraçta yaşamak istiyorum ben.
Yaşadım yaşayamadım bilmiyorum ama;
Benim Muhayyilemdir:
Hayatı pratiğe hasret bırakan bir karmaşa ile
bunaltıp pasifize etme değil, bilakis tökezlenilen noktada doğrultup bir
kalkışma başlatan, daima iyileştirmeye kurgulu bir felsefe...
Düşünce yığmak için yapıp etmekten geri durmak
değil, yapıp etmek odaklı düşünce üretmek.
Yerli beyin.
Kökünden geldiğinin bilincinde dünyaya uzanan
dallar gibi bir kalem.
Dünyaya yerelinden bakan evrensel, uzaysal bir
kafa teri...
Pratik gerçekliği olmayacak mızmızlıklarla ilişiksiz, hayata bağlı, olacak olana kemâlât seyrini yaşayarak tesir edebilmek...