Dolar (USD)
34.46
Euro (EUR)
36.37
Gram Altın
2954.92
BIST 100
9296.69
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Zamanın kıyameti

Zaman, hayatı anlamlı kılan unsurlardan biridir. Yaşanan ve yaşanacak olan her şey zamanla mukayyettir. Yaratan zamana yemin ederken, insanın onun değerini bilmesini murat etmektedir.

İnsan, zamandan sorumludur. Zaman, insanı inşa eden bir müddettir. Şahsiyet ve karakter, zamanla kazanılan kimliklerdir. Vakitle olgunlaşan ruhlar, bedenleri ıslah eder. Kemâle ulaşamayan ruh ve bedenler, iki cihanın sorusuna muhatap olurlar: Ömrünü, vaktini nerede geçirdin? Zamanını nerede tükettin? İlminle amel ettin mi? Malını nerede kazandın ve nerede harcadın? Bedenini nerede yıprattın? İşte bu sorular kıyamet sorularıdır. Hepsi de zamanla ilgilidir.

Ömür, ilim, mal, beden, zamanla doğrudan ilişkilidir. Ömür insana ve varlığa faydalı ise, zaman bereketli geçmiş demektir. İlimle, vakitli olan ibadetler yapıldığında, kulluk istikamet üzere bir çizgide ‘maruf’ olanla beraber olur. Ömür cetvelinde gün gün kazanılan meşru ve helal mal ve servet, hayır ve ihsan yolunda kazanılıp harcanır.

Verilen nimet ve hediyeler, inanan için ilahî emanetlerdir. İnsan ömrü, gençlikle birlikte ihtiyarlığın lütuflarıyla bereketlenir. Zaman hastalıkları getirir, insana sağlığın kıymetini öğretir. Fakirlik ve zenginlik, insanı zaman tünelinde olgunlaştırır. Dolu dolu geçen zamanlar, boş zamanların adeta kazası olurlar. Zaman, doğum ve ölümü belirleyen bir mihenktir. Ölümden önce hayatın kıymeti, zamanın bereketiyle ortaya çıkar.

Zamanın Kıymeti isimli eserinde (Takdim Yay., İstanbul 2019) Abdulfettah Ebu Gudde, Gazâlî’den örnekler vermektedir. Gazâlî’nin dediğine göre, ‘vakitlerin ömrün, ömrün de sermayendir. Ömrü azalıp malı çoğaldığı için sevinen ahmaktır.’

Kul, aldığı her nefesi, hayatının her anında Allah için harcamalıdır. Hakk Teâlâ da, kulu için hayır dilediğinde vakti onun lehine genişletir, zamanı vererek ferahlatır. Şer olanları hayırlara çevirerek zamanı ilahî nuruyla zenginleştirir.

Zamanı çok çabuk geçen değerli bir lütuf olarak gören Ebu Gudde için vakit, ibadet ve evrad/zikir zamanıdır. Geçen her zaman öldüren bir arzuya dönüşür. Geçen zamana üzülmek, ölümsüz olmayı insana vesvese olarak veren şeytanın arzusudur. Onun için, diyor Ebu Gudde, ‘vakte üzülmek, insanı öldürür.’ Bilinmektedir ki, zaman akan bir süreçtir. Yani ‘zaman sürekli akmaktadır.’

Sufiler, bundan dolayı, ârif kişiyi tanımlarken hakikî irfan ehli ‘vaktin insanıdır/çocuğudur’ (ibnü’l-vakt) demişlerdir. Nitekim geçmiş (mazi) geride kalmıştır. Gelecek ise henüz yaşanmamış, yani meçhuldür. O halde önemli olan şu anı yaşamaktır.

İnsan için vakit, kendi ömründen başkası değildir. Nasıl ki, ‘kıyamet ne zaman?’ diye soranlara, Allah’ın Sevgilisi (s) ‘kim ölmüşse kıyameti kopmuş demektir.’ (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 1121) diye buyurmuştur.

Vakti kazanmak ve onu boş yer harcamamak, hayır ve faydalı bir şekilde azimle doldurmak demektir. Bunun kriteri ise, günün işini, ikinci güne tehir etmemektir. Dolasıyla her gün bir diriliş, açılım ve gelişimdir. Günlerin eşit olması, kayıp işaretidir. Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi, “Her gün bir yerden göçmek ne iyi/ Her gün bir yere konmak ne güzel/ Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş/ Dünle beraber gitti cancağızım/ Ne kadar söz varsa düne ait/ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”

Vakit, ateş gibidir. Ömür, faydalı ve bereketli değerlendirilmeyince, ateşin pamuğu yaktığı gibi, amaçsız ve hedefsiz bir hayat ortaya çıkar. İmam-ı Şafîî ömrün önemli bir bölümünü oluşturan geceyi üç kısma ayırır; yazmak (telifte bulunmak), namaz kılmak/ibadet etmek ve uyumak şeklinde güzel bir tasnif yapar. Zira ‘ömür kısadır, ilim ise bitmez tükenmez bir hazinedir, deryadır’.

Abdülfettah Ebu Gudde’nin bildirdiğine göre, İbn Cerir Taberî’nin uzun bir ömrü olmuştur. Yazdıkları göz önüne alındığında Taberî’nin (ömrüne göre) günde yirmi sekiz sayfa yazdığı ortaya çıkmaktadır. O bilir ki ‘âlimin kitabı, onun ebedî çocuğudur.’

Zamanı güzel değerlendirmek ve israf etmemek, aslında tek başına kalmak anlamına gelmektedir. İlim ve irfan yolunda olan âlimler ve ârifler, bunun en güzel örneğini vermektedirler. Mesela İbnü’l-Cevzî, zamanı hiç zayi etmez, boşuna harcamaz. Kalem ve tıraş yontularını toplar ve biriktirir. Gasil suyu (cenazesi) o yontularla ısıtılan suyla yıkanır.

Kurtubalı (Endülüs) büyük filozof ve hâkim/hekim İbn Rüşd, Ebu Gudde’nin anlattığına göre, iki gece ilimden uzak kalmıştır. Bu geceler, babasının vefatı ve evlendiği gecelerdir.

Kadim âlimlerimiz geceleri de çalıştıkları için, özellikle de seher vakitleri, zamanlarını daha bereketli kullanmışlardır. İşte onlardan bir tanesi ‘Hindistanlı âlim Tanevî (ö.1943), seksen bir yıllık ömründe, irili ufaklı binden fazla eser telif etmiştir. Seher vakitleri, âlimlerin hazine zamanlarıdır. O saatler, daha çok ezberleme vakitleridir.

Büyük İslâm filozofu Fârâbî, tek başına kimseyle oturmayarak vaktini ilimle geçirir. Göl, nehir, ağaç ve bahçelerde eserlerini telif eder. O bilir ki, yalnız kalmak, düşünce ve tefekkürü saflaştırır. Pür düşünce hikmetli fikriyata dönüşür.