Zamanın kıyameti
Zaman, hayatı anlamlı
kılan unsurlardan biridir. Yaşanan ve yaşanacak olan her şey zamanla
mukayyettir. Yaratan zamana yemin ederken, insanın onun değerini bilmesini
murat etmektedir.
İnsan, zamandan
sorumludur. Zaman, insanı inşa eden bir müddettir. Şahsiyet ve karakter,
zamanla kazanılan kimliklerdir. Vakitle olgunlaşan ruhlar, bedenleri ıslah
eder. Kemâle ulaşamayan ruh ve bedenler, iki cihanın sorusuna muhatap olurlar:
Ömrünü, vaktini nerede geçirdin? Zamanını nerede tükettin? İlminle amel ettin
mi? Malını nerede kazandın ve nerede harcadın? Bedenini nerede yıprattın? İşte
bu sorular kıyamet sorularıdır. Hepsi de zamanla ilgilidir.
Ömür, ilim, mal,
beden, zamanla doğrudan ilişkilidir. Ömür insana ve varlığa faydalı ise, zaman
bereketli geçmiş demektir. İlimle, vakitli olan ibadetler yapıldığında, kulluk
istikamet üzere bir çizgide ‘maruf’ olanla beraber olur. Ömür cetvelinde gün
gün kazanılan meşru ve helal mal ve servet, hayır ve ihsan yolunda kazanılıp
harcanır.
Verilen nimet ve
hediyeler, inanan için ilahî emanetlerdir. İnsan ömrü, gençlikle birlikte
ihtiyarlığın lütuflarıyla bereketlenir. Zaman hastalıkları getirir, insana
sağlığın kıymetini öğretir. Fakirlik ve zenginlik, insanı zaman tünelinde
olgunlaştırır. Dolu dolu geçen zamanlar, boş zamanların adeta kazası olurlar.
Zaman, doğum ve ölümü belirleyen bir mihenktir. Ölümden önce hayatın kıymeti,
zamanın bereketiyle ortaya çıkar.
Zamanın Kıymeti
isimli eserinde (Takdim Yay., İstanbul 2019) Abdulfettah Ebu Gudde, Gazâlî’den
örnekler vermektedir. Gazâlî’nin dediğine göre, ‘vakitlerin ömrün, ömrün de
sermayendir. Ömrü azalıp malı çoğaldığı için sevinen ahmaktır.’
Kul, aldığı her
nefesi, hayatının her anında Allah için harcamalıdır. Hakk Teâlâ da, kulu için
hayır dilediğinde vakti onun lehine genişletir, zamanı vererek ferahlatır. Şer
olanları hayırlara çevirerek zamanı ilahî nuruyla zenginleştirir.
Zamanı çok çabuk geçen
değerli bir lütuf olarak gören Ebu Gudde için vakit, ibadet ve evrad/zikir
zamanıdır. Geçen her zaman öldüren bir arzuya dönüşür. Geçen zamana üzülmek,
ölümsüz olmayı insana vesvese olarak veren şeytanın arzusudur. Onun için, diyor
Ebu Gudde, ‘vakte üzülmek, insanı öldürür.’ Bilinmektedir ki, zaman akan bir
süreçtir. Yani ‘zaman sürekli akmaktadır.’
Sufiler, bundan
dolayı, ârif kişiyi tanımlarken hakikî irfan ehli ‘vaktin insanıdır/çocuğudur’
(ibnü’l-vakt) demişlerdir. Nitekim geçmiş (mazi) geride kalmıştır. Gelecek ise
henüz yaşanmamış, yani meçhuldür. O halde önemli olan şu anı yaşamaktır.
İnsan için vakit,
kendi ömründen başkası değildir. Nasıl ki, ‘kıyamet ne zaman?’ diye soranlara,
Allah’ın Sevgilisi (s) ‘kim ölmüşse kıyameti kopmuş demektir.’ (Deylemî,
Müsnedü’l-Firdevs, 1121) diye buyurmuştur.
Vakti kazanmak ve onu
boş yer harcamamak, hayır ve faydalı bir şekilde azimle doldurmak demektir.
Bunun kriteri ise, günün işini, ikinci güne tehir etmemektir. Dolasıyla her gün
bir diriliş, açılım ve gelişimdir. Günlerin eşit olması, kayıp işaretidir. Hz.
Mevlânâ’nın dediği gibi, “Her gün bir yerden göçmek ne iyi/ Her gün bir yere
konmak ne güzel/ Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş/ Dünle beraber gitti
cancağızım/ Ne kadar söz varsa düne ait/ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Vakit, ateş gibidir.
Ömür, faydalı ve bereketli değerlendirilmeyince, ateşin pamuğu yaktığı gibi,
amaçsız ve hedefsiz bir hayat ortaya çıkar. İmam-ı Şafîî ömrün önemli bir
bölümünü oluşturan geceyi üç kısma ayırır; yazmak (telifte bulunmak), namaz
kılmak/ibadet etmek ve uyumak şeklinde güzel bir tasnif yapar. Zira ‘ömür
kısadır, ilim ise bitmez tükenmez bir hazinedir, deryadır’.
Abdülfettah Ebu
Gudde’nin bildirdiğine göre, İbn Cerir Taberî’nin uzun bir ömrü olmuştur.
Yazdıkları göz önüne alındığında Taberî’nin (ömrüne göre) günde yirmi sekiz
sayfa yazdığı ortaya çıkmaktadır. O bilir ki ‘âlimin kitabı, onun ebedî
çocuğudur.’
Zamanı güzel
değerlendirmek ve israf etmemek, aslında tek başına kalmak anlamına
gelmektedir. İlim ve irfan yolunda olan âlimler ve ârifler, bunun en güzel
örneğini vermektedirler. Mesela İbnü’l-Cevzî, zamanı hiç zayi etmez, boşuna
harcamaz. Kalem ve tıraş yontularını toplar ve biriktirir. Gasil suyu
(cenazesi) o yontularla ısıtılan suyla yıkanır.
Kurtubalı (Endülüs)
büyük filozof ve hâkim/hekim İbn Rüşd, Ebu Gudde’nin anlattığına göre, iki gece
ilimden uzak kalmıştır. Bu geceler, babasının vefatı ve evlendiği gecelerdir.
Kadim âlimlerimiz
geceleri de çalıştıkları için, özellikle de seher vakitleri, zamanlarını daha
bereketli kullanmışlardır. İşte onlardan bir tanesi ‘Hindistanlı âlim Tanevî
(ö.1943), seksen bir yıllık ömründe, irili ufaklı binden fazla eser telif
etmiştir. Seher vakitleri, âlimlerin hazine zamanlarıdır. O saatler, daha çok
ezberleme vakitleridir.
Büyük İslâm filozofu
Fârâbî, tek başına kimseyle oturmayarak vaktini ilimle geçirir. Göl, nehir,
ağaç ve bahçelerde eserlerini telif eder. O bilir ki, yalnız kalmak, düşünce ve
tefekkürü saflaştırır. Pür düşünce hikmetli fikriyata dönüşür.