Zamanın evliyası
Geçen haftaki yazımızda Allah'ın arşının gölgesi altında gölgelenecek yedi sınıf insandan ilkinin “Adil Yöneticiler” olduğundan bahsetmiştik.
Allah'ın
arşının gölgesi altında gölgelenecek yedi sınıftan bir diğeri de “Rabbine
ibadetle yetişen genç” tir.
Elbette
yaşlı-genç, kadın-erkek demeden her birimizin yaptığının Allah katında kıymeti
vardır. Fakat gençlerin yaptığının Allah katındaki değerinin daha farklı
olmasının sebebi vardır. Yani belli bir yaşa geldikten sonra dünyadaki
hedeflerimiz, beklentilerimiz gittikçe azalır. Daha uhrevi bir hayat yaşamak,
beklenen bir durumdur. Elimiz tutmaz, gözümüz görmez. Kötülükleri istesek bile
yapma kudretini kaybederiz. Ama genç öyle mi? Hani bizde bir söz vardır “taşı
sıksa suyunu çıkarır.” Peygamber Efendimiz (a.s.)’a hangi sadakanın
daha faziletli olduğunu soruyor bir zat. Buyuruyor ki Efendimiz (a.s.): “Sen
sağlıklı, zengin olmayı uman, fakirlikten korkan; mala düşkün haldeyken
verdiğin sadaka daha faziletlidir.”
Neden? Çünkü malın mülkün olsa da kullanma kudretin
kaybolur. Genç böyle değil. Gencin yaptığının kıymeti daha fazladır. Rahmetli
Ali Ulvi kurucunun tabiriyle “Ateşin içerisinde ama yanmayan genç.”
Yani bütün günahlar önüne serilmiş, kolaylıkla yanlış yapabilecekken; gözüne,
eline, diline, beline sahip çıkan bir genç Allah katında ne kadar kıymetlidir.
Rabbim
gençlerimizi böyle kıymetli gençlerden kılsın. Rabbim gençlerimize “ateşin
içerisinde ama yanmıyor; alev kendisini yakmıyor” diye nitelendirilenlerden
olabilmeyi nasip eylesin.
Rabbine ibadet ederek yetişip büyüyen genç ne demektir?
Alim bir zat; gençlik yıllarında, bekâr, evde tek
başına ve gecenin ilerleyen saatlerinde mum ışığı altında ders çalışırken
kapısı çalınır. Kalkıp kapıyı açar, karşısında genç bir hanımefendi, kendisine;
“filânca yerden gelirken yolumu kaybettim. Bu civarda da sadece sizin
evin penceresinden dışarıya ışık yansıdığını gördüm. Falanca paşanın kızıyım
ben, eğer biliyorsanız beni evime götürünüz ya da beni evinizde misafir ediniz.
Gecenin bu karanlığında sokakta kalmaktan ve başıma bir fenalık gelmesinden
korkuyorum” der.
Daha sonra büyük bir alim olan genç; evde yalnızdır ve
yalnız başına bir hanımefendiyi eve almak ve onu misafir edip etmemekte bir
müddet tereddüt eder. Sonra, “buyurun” der, hanımefendiye evde
müsait bir yer gösterir ve kendisi yeniden kitaplarının başına döner.
Misafir kızımız herhalde çekinmekten olacaktır ki,
gece uyuyamamış, tedirgin bir vaziyette köşesinde oturmaktayken, alimin
aralıklarla rahlesinin üzerinde yanmakta olan mumun alevine elini uzatıp bir
süre beklettiğini ve geri çektiğini görür. Öyle ki, sabah olduğunda gencin
elinin bir parmağının yanmaktan kararmış vaziyette olduğuna şahit olur. Ama
aralarında herhangi bir konuşma geçmediği için çekinir, kendisine bir şey
soramaz. Gün ağarıp aydınlanır. Misafir kızımız izin ister, evden ayrılır ve
kendi evinin yolunu tutar. Eve varınca, evde merakla bekleyen babasına başına
gelenleri ve durumu anlatır. Babası merakından olacak ki, genç alimi ziyarete
gider. Kızının kendisine anlatmış olduğu bu garip hadisenin sebep ve hikmetini
merak etmektedir.
Genç alim: “Efendim, ne yalan söyleyeyim, ben sağlıklı
ve genç bir insanım, bir delikanlıyım. Kızınız da genç ve güzel bir
hanımefendi. Gece aralıklarla şeytan ve nefsim aklıma bir takım kötü
düşünceler, vesveseler sokmaya çalıştı ve ben her defasında elimi mumun
alevinin üzerine koydum. Kendi kendime dedim ki: Ey nefsim, bu mumun alevi,
cehennemin nârıyla mukayese edilemeyecek kadar hafif, basit ve önemsiz bir
ateştir. Dayanabiliyor musun? Baktım ki parmağım mumun alevine dahi
dayanamıyor, cehennemin ateşine nasıl tahammül göstersin? Dolayısıyla, nefsimin
ve şeytanın beni hayasızlığa, şerre sürüklemesine imanım, edebim, aklım ve
kalbim rıza göstermedi, kendimi sakındırdım” diye cevap verir.
Rabbine ibadet ede ede yetişen, büyüyen genç, böyle
bir genç olmalı herhalde.
Kötülüklerden vahşi hayvanlardan kaçar gibi kaçan, Günahtan
ve haramdan en çok korktuğu ne varsa ondan kaçar gibi uzaklaşan ve Rabbine
kullukla, ibadetle, dua ile Kur'an'la yetişen bir genç olmak ne güzel!
Rasûlullah (a.s.): “Allah Teâlâ, gençliğini Allah’a
itaat yolunda (arzularının peşinden gitmeden, haramlardan kaçınarak) geçiren
genci sever.” buyururlar.
Yine buyururlar ki: “Kul beş şeyden sorulmadıkça
kıyamet günü Rabbinin huzurundan hiçbir yere kıpırdayamaz: Ömrünü nere(ler)de
tükettiğinden, gençliğini nerelerde yıprattığından, malını nereden kazanıp nerelerde harcadığından
ve bilgisiyle neler yaptığından.”
Evliya görmek istiyorsa insan; günahlar her tarafı çevrelemişken,
günah işlemeye direnip de Rabbine yönelen gençlere baksın.
İbadetle yetişip büyümeye çalışan bir genç; “Zamanın
Evliyası” gibi eli ve alnı öpülmeye değer bir gençtir.
Rabbimiz (c.c.), bütün gençlerimize haramdan uzak durma gayretini ve ibadetle yetişme lezzetini tadabilmeyi nasip eylesin.