Zamanımızı İyi Değerlendirelim
Yaklaşık 2,5 aydır devam eden salgın yaşantımızı her anlamda değiştirdi. Toplumun büyük kesimi karantina kurallarına uydu ve gerekmedikçe evden dışarı çıkmadı. Salgın ile ilgili gelişmeleri çeşitli medya araçlarından panik ve korkuyla takip ederken tek dileğimiz bu virüsün kendimize veya yakınlarımıza bulaşmamasıydı.
Salgından dolayı duyduğumuz endişe henüz geçmedi ancak hayat da devam ediyor. Fiziksel sağlığımız kadar ruhsal sağlığımız da bir o kadar önemli. Sonuçta insan sosyal bir varlık. Sosyal ilişkinin Türk Dil Kurumu'ndaki tanımı; birbirlerinden haberi olan, en az iki insan arasında bir süre devam eden, anlamlı, belirli amaçları bulunan sosyal bağ olarak yapılmış. Sosyal olmak ya da sosyalleşmek kavramları bizde biraz dar anlamda algılanıyor. Sınırlı kişilerle benzer mekanlarda aynı konuları kısır döngüyle konuşmayı tam anlamıyla sosyal ilişki olarak tanımlayamayız. İnsanları diğer canlılardan ayıran ve bizi toplum yapan bazı özelliklerimiz var.
Bunların başında üretmek geliyor. Bir açıdan bakarsanız arı da bal yapıyor, o da üretiyor diyebilirsiniz ancak düşünerek, plan yaparak, belirli bir bilgi birikimiyle, yalnızca bireyin kendisi için değil aynı zamanda toplum için de olumlu dışsallık sağlamak amacıyla bir mal, hizmet ya da fikir ortaya koyması sadece insana mahsus bir eylemdir. Üretici deyince gözümüzde canlanan görüntü, nedense ya toprağa tohum atan çiftçi ya da büyük bir fabrikanın üretim bandındaki işçi oluyor. Sanki üretimi sadece belirli bir kesim yapabiliyor algısı hâkim. Bir şey ürettiysen ortaya somut bir ürün çıkmalı ve bu üretim sonucunda illaki bir gelir elde etmen gerekir. Bu, ekonomik anlamda doğru bir yargıdır. Ancak sosyal hayatımız için çok hatalı bir yaklaşımdır.
Sosyal üretim; faydalı birşeyler öğrenmek, öğrendiklerimizi kullanabilmek, yeni bilgiler üretmek ve bunu toplumla paylaşabilmek anlamına geliyor. Ekonomik üretimden farklı olarak sosyal üretimde sonuçları hemen görmeyebiliriz. Bırakın para kazanmayı çoğu zaman bilgiye ulaşmak için cebimizden para çıkar ve kısa vadede ortada övünebileceğiniz somut bir başarı da olmaz. İşte bu yüzden toplumun geniş kesimi tarafından boşa giden zaman olarak düşünülen kitap okuma, eğitim alma, araştırma yapma, öğrenme vs faaliyetlerinden kaçınıyoruz. Nasıl olsa birileri biliyordur, bazıları yapar biz de tüketiriz mantığıyla toplumlar potansiyelinin pek azını kullanabiliyor.
Halbuki her birimiz her yaşta her şart altında her an ve her yerde kendimiz ve toplum için yararlı birşeyler yapabiliriz. Bu konuya şu yüzden değindim. Pandemi sürecinde pek çok kurum online anket düzenliyor. Online olmasının avantajıyla binlerce kişiye ulaşan bu anketlerin soruları çoğunlukla salgın nedeniyle değişen alışkanlıklarımız üzerine hazırlanıyor. Anketlerden bazılarını daha sonra paylaşırım ancak tahmin ettiğiniz üzere çoğunluk bu karantina döneminde ya dizi izleyerek ya da oyun oynayarak vakit geçirmiş. Aslında bu dönem daha önce vakit ayıramadığımız faydalı aktiviteler için iyi bir fırsat, keşke daha iyi değerlendirebilsek.