Dolar (USD)
34.61
Euro (EUR)
36.32
Gram Altın
2923.01
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Ekim 2020

Zamandan borç alan, borcunu asla ödeyemez!..

TBMM gündeminde “borç yapılandırması” var.

Vergi, prim, (maske ve sigara hariç) cezalar, Kredi ve Yurtlar Kurumu borçları, ‘oda’lara, modalara aidatlar vesaire…

“Varlık Barışı” denilen düzenlemeyle piyasanın biraz nefes alması hedefleniyor.

Buna “semptomatik tedavi” denilebilir.

Öksürüğü azaltmak için öksürük ilacı, ağrıyı azaltmak için ağrı kesici vermek gibi.

Haftaya başlarken, “dolar kuru”nda 8’in aşıldığını gördük.

Ekrandaki ekonomist “dolar kuru tahmininde bulunmak istemiyorum artık” derken, “ekonomik kriz” kazanının gittikçe daha fazla fokurdatıldığını gösteren paylaşımlar da sosyal medyanın gündemindeydi.

Ekim ayı hizmet sektörü güven endeksinde %6,4, perakende ticaret sektörü güven endeksinde %1,7 artış kaydedilmesi..

Kapasite kullanım oranının %74,6'dan %74,9'a yükselmesi önemli ama bunlar vatandaşın gündeminde fazla yer bulamıyor…

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, "Son gelen veriler ekonomimizin büyüme patikasına girmesini destekleyecek şekilde rotasında ilerlediğini gösteriyor" şeklindeki “umut verici” değerlendirmesinin etkisi de, “Döviz Kuru” gündemcileri tarafından azaltılıyor.

Bir taraf “müspet”i anlatmakta zorlanırken, “algıcılar” enseleri karartma işini iyi beceriyor.

Neresinden bakarsanız bakın; önümüzdeki ayların ve birkaç yılın gündemini “ekonomi”, özellikle de “hane halkı ekonomisi” şekillendirecek.

En geç 2023’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin sonucunu da, büyük ölçüde “hane halkı ekonomisi” belirleyecek.

Hiç unutmam;

Mekâna sürekli olarak gelenlerin oy tercihlerinin “birden bire” değiştiğini söyleyen “Kahveci Beyefendi”ye, bu durumun sebebini sorduğumda “Hükümet emeklilere 1000’er lira bayram ikramiyesi verdi ya, ondan!” karşılığını almıştım.

Emekli için 1000 lira “deli para”.

Üniversitelerden piyasaya dökülerek “iş arama kuyruğuna giren” milyonlarca vatan evlâdı için de, kurmayı plânladıkları yuvanın giderlerini karşılayabilecekleri işleri bulabilmek yaman mesele.

Bize müracaat eden birkaç tanıdık genç için “aracı” olalım dedik, her başvurduğumuz “en az 3 yıl piyasa tecrübesi” istedi.

“Biz çalıştırmazsak, siz çalıştırmazsanız nasıl çıkar bu gençler aydınlığa?” diye sorduk.

“Siz de haklısınız” dendi.

Genç haklı ama alacağı yok!

Meseleler çok çetin, siyasi iktidar “yeni istihdam alanları” oluşturmak için adımlar atmaya çalışıyor.

Kamu, “gençlerin yüzde 90’ının talip olduğu” istihdam sahası.

Önümüzdeki yıl “Devlet”e 100 bin personel alınacak “Yeni Bütçe”ye göre, buna ilâveler yapılabilir.

Kamu ne kadar personel alırsa alsın, ihtiyaç karşısında devede kulak kalacak.

Pandeminin etkilerinin gittikçe daha fazla hissedilmesinden dolayı işsizlikteki artışın devam etmesi, hiçbirimiz için “sürpriz” olmayacak.

Önümüz kış, hane halkı maliyetleri de tırmanacak, ısınabilmek bu kış daha da zorlu hale gelecek.

Birçok faktör, havayı iyice “puslu” hale getirebilir ve bu ortamda başka başka şeyler denenebilir.

Bizi takip eden dostlarımız “İkinci Gezi Hazırlığına Dikkat!” muhtevalı yazılarımızı hemen hatırlayacaklardır.

Bizler, gidişatı engellemenin vesilesi olamayız haliyle, yapabileceğimiz tarihe küçük küçük notlar düşmek.

Bugünkü yönetimin, onca perdeleme ve onca iş arasında bizim sesimize kulak vermesini ummak, ummanda iğne aramaktan farksız.

Her ne olursa olsun, “görevini yapan vatandaş” olabilme çabasıyla, rahatsızlıkların “palyatif ve semptomatik tedavilerinden” öteye geçip, “kalıcı tedaviye” yarayacak işleri takip etmeye, teklifleri gündeme getirmeye gayret edeyim.

Bugüne kadar, “eğitim” alanındaki sıkıntılara dair nice yazı kaleme almışızdır.

Bunların kayda değer bölümü de “meslek eğitimi” üzerinedir.

Bu alanda çok dertliyim.

Koca iletişim fakültesini bitirmiş ve dahi o alanda yüksek lisans yapmış “talebe”lerin “büyük adam” havaları, “Bildiğiniz bir köyü anlatan bir A-4 kâğıtlık kompozisyon yazabilir misiniz?” sorusu karşısında sönüveriyor.

Bu gençler, “Sosyal medya bu işleri bitirdi, yazıdan çok görsellik önemli” diyerek duruma izah getirmeye çalışsalar da, okulun “yeni medya” alanında da bir şeyler verdiği söylenemez.

Kendisini ne kadar geliştirebilmişse genç, o kadar işte.

Bugün için gördüğüm, lise ve üniversite mezunlarının tamamına yakını mesleksiz.

Nice “iş sahibi”, “bilen”den çok “yapabilen” emekçi arıyor.

Birçok emekçi adayı da, “Bir yerlere kapak atayım, hem de ‘iyi para’ ile kapak atayım, iş biraz da ‘rahat’ olsun, bu arada ‘tecrübe de kazanayım” istiyor.

Zor dostum zor!..

OSTİM’DE HAVALAR

“Böyle, düşün düşün nereye kadar arkadaş” dediğimiz günlerden birinde, “Sanayi bölgelerinden birini ziyaret edelim.” şuuruna eriştik.

Ankara’nın OSTİM denilen bir sanayi alanı var, bilirsiniz, -MİSS 2018 TÜRKİYE GÜZELİ değilseniz- en azından duymuşsunuzdur.

Oraya gittim, durup dururken, daha doğrusu düşünüp dururken…

OSTİM, yaklaşık 70 bin vatan evlâdının çalıştığı bir bölge, 4 kişi hesabıyla 280 bin kişiye “ekmek” imkânı sağlıyor.

Ankara için 280 bin “deli” rakam, bir de “paranın dolaşımını” hesaba katarsanız, önemin büyüklüğü iyice ortaya çıkar.

OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın ve bölgedeki esnaflarla sohbetlerimizde, “pandemi”nin olumsuz etkilerine rağmen, iş ve istihdamda gerileme yaşanmadığını gördük.

Öyle söylendi bize; “Elektrik tüketimine baktığımızda, bir azalmanın olmadığını tespit ediyoruz. Çarklar dönüyor. Her türlü zorluğa rağmen dönüyor.”

Burada çarkları döndüren; inşaat, savunma, havacılık gibi “her dönemde iş yapan” sektörler.

Malûm, banka faizlerindeki “indirimlerden” dolayı inşaat piyasası hareketlenmişti birkaç ay boyunca.

Bu durum “sektör” için “can simidi” oldu, “faiz simidi” nereye kadar götürürse artık.

Savunma sanayii alanındaki talebin devam etmesi kuvvetle muhtemel.

Yakın vadede, daha doğrusu orta vadede “dev doğalgaz rezervlerinin” keşfinden gelecek kaynaklar ümit kapıları.

OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, reel sektörü desteklemeye yönelik adımlardan memnuniyet duyduğunu belirtiyor konuşmamız boyunca.

Bunun yanı sıra, “Risk alarak üretime omuz veren küçük ve orta boy esnafın” görüşlerinin yeterince alınmadığına ilişkin serzenişler de dikkat çekiyor.

Bunu çok duyuyorum; yukarıdakilerle, ortadakiler ve aşağıdakiler arasında “bilgi akışı”, “bilgi alışverişi” kopukluğunun olduğu çok söyleniyor.

OSTİM, görülmeyecek bir yer değil ki…

Bir de kocaman üniversitesi var; OSTİM TEKNİK Üniversitesi.

Rektör Prof.Dr. Murat Ali Yülek’in liderliğinde, piyasaya entegre bir ilim, bilim yuvası.

Böyle eğitim mekânları çok önemli; okuldan çık işine git, işinden çık okuluna git.

İlköğretim okulu, mesleki orta öğretim kurumu, çıraklık okulu, meslek yüksek okulu, fakülte…

Eğitim zincirinin bütün halkalarının yer aldığı OSTİM’den, “bugüne ve geleceğe ışık tutacak” diğer mekânlardan iyice istifade edilmeli.

Sayın Orhan Aydın ve Sayın Murat Ali Yülek gibi “derdi olan” uzmanlardan istifadenin yolları bulunmalı.

“Her talebe meslek sahibi olmalı!..”

OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın ile sohbetimizden buraya düşen notlar içinde şu cümleler dikkat çekiyor:

“Lise talebelerinin en fazla yüzde 10’luk kısmı akademisyen olabilme yetenek ve motivasyonuna sahiptir. Gerisi için, en iyi yol kısa yoldan bir mesleğe yönlendirmektir. Ben diyorum ki, bütün lise talebeleri, okulu bitirmeden mutlaka bir meslek edinmelidir. Yeni eğitim reformunda, buraya özellikle dikkat edilmelidir!”

Bir de şu not var, Sayın Orhan Aydın’dan:

“Her okul bitiren beyaz yakalı olmak istiyor. Bu anlayışın yıkılması lâzım. Her üniversite mezunu, oh, hazır iş, rahat iş. Bu olmaz, olamaz. Çocuklarımıza, hayatın zorlukları güzel bir şekilde anlatılmalı. Tabii, çocuklarımız da hayatın zorluklarına hazırlayacak bir eğitim sisteminden geçirilmeli. Liseyi, üniversiteyi bitirmiş… Ama hiçbir iş yapamıyor…”

Sayın Aydın’ın cümlelerine şöyle bir katkı da benden:

“ Bu, kafes içinde tutulan bir muhabbet kuşunu birden bire tabiata salmak gibi bir durum! Ormanda parçalarlar o kuşu!”

Ve “tecrübeli eleman” meselesi…

Diyor ki Sayın Orhan Aydın:

“Haklısınız piyasa tecrübeli eleman istiyor. Çalışmak için başvuran genç de, ‘Beni işe almazsanız, nasıl tecrübe edineceğim.’ diyor. Bunların hangisi haksız? Ortada haksız yok. Ancak, sızlanmakla da bir yere varamayız. Yapılacak olan bellidir: Sanayici, müteşebbis, esnaf, kapılarını gençlere açacak açabildiği kadar. Gençler de, ‘sabretmesini’ bilecek. Başlangıç itibarıyla taleplerini küçültecek, mesleğinde hızla ilerlemeye bakacak. Hangi işi yapıyor olursa olsun, en iyisini yapmaya çalışacak.”

Gezdik, dolaştık.

Oturduk, konuştuk…

Şu sonuca vardık:

“Devletten çok şeyler beklemenin faydası yok. Çalışan ve çalıştıran, kendimiz halledeceğiz kendi işimizi. Her müteşebbis mümkün olduğunca fazla genci ‘stajyer’ olarak işe alsa… Her genç de, elinde çatır çatır icra edebileceği bir mesleği yoksa, stajyer olduğunun farkında olsa!

Ve zamanın da o kadar bol olduğunu düşünmese!..

‘Zamandan borç alan borcunu asla ödeyemez’ malûm.”