Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.90
Gram Altın
2428.16
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Ocak 2020

Zamana mı uyacağız, zaman bize mi uyacak?


Eskinin çok eleştirilen sözlerinden biriydi: “Zaman sana uymazsa sen zamana uyacaksın!” Aslında bazıları bu deyimi dindar insanların inançlarına göre tercihlerde bulunmasını eleştirmek, vazgeçirmek, bu isteklerinin absürt olduğunu iddia etmek için kullanırdı; dindar kesim de şiddetle karşı çıkardı.

Belki de tam şimdi, bu sözü içeriğine farklı anlamlar yükleyerek kullanmanın zamanı gelmiştir. Yazılı basının yerini dijitale, klasik medyanın yerini sosyal medyaya bıraktığı hızlı geçen günlerimizin vardığı yolculuk, insan-zaman ilişkisini yeniden yorumlama ihtiyacımızı doğuruyor.

Sahici ilişkilerin yerini sanal ve abartılı gösteriş yayınlarına dönüştürdüğü bir zaman diliminde insanın gerçek olan ile ilişkisini yeniden okuma vakti çoktan geçiyordur! Daha gerçekçi ve iddialı görünmesine karşılık insana dair her şey, her geçen gün hakiki olandan uzaklaşıyor.

***

Yeni alışkanlıkların çocuğu olmaya başladık. Ya da yenilik, hayatın her aşamasında insanı değişime zorlayan bir zorunluluklar zinciri oluşturuyor. Kendisini yenileyemeyen, bu değişime ayak uyduramayanlar zamanın gerisine düşüp hızla eskimeye başlıyorlar.

Bilişim çağının yetişkinleri olarak X, Y vs vs kuşağı gibi gözünü teknolojinin kucağına açmamış olanlar, zamanın yıpratarak kolayca bir kenara attığı nesneye dönüşebiliyor.

Daha bugünün kimi alışkanlıklarının yarının yakın geleceğinde mazi olarak yerini alacağını kestirebilmek kehanet değil. İnsanı dahi pazarlayan küresel sistem, çağın insanını kendisini onararak, üstüne ekleyerek yol almasını zorunlu tutuyor.

Kim bilir, belki de modern çağın vebasıdır değişime zorlamak! Buna direneni öğütüp yok etme cezası, işe yaramazlık duygusuyla birlikte verilmekteydi!

Peki, biz ne kadar hazırız modern çağın hızlı başkalaşımına? Ya da bilimsel, teknolojik, sosyolojik okumaları yapabiliyor muyuz? İnsanla ilişkili her öğe hızla değişirken meselelere bunun gerisinden bakmak veya teknolojiye ayak uyduramadan varlık mücadelesine girişmek ne kadar mantıklı?

***

Mücadele dediğimiz, insanın kendisinin gibi görünürken esasta inanç, ideoloji, medeniyet gibi unsurlar çerçevesinde insan eliyle sürdürülendir. Yani verilen savaş, insandan öte savunduğu, inandığı değer ve toplum ekseninde geliştirilendir.

İşte burada, insanın sağlıklı ve doğal dönüşümünün aslında değer, inanç, sistem üzerinden verilen bir varlık-yokluk kavgasının sonucunu belirleyecek olan dinamikler olduğu görünmektedir.

İnsanın tek başına yaşadığı, düşündüğü, hissettiği belki önemsiz ama ait olunan yer/asabiye bağlamında ne kadar mühim olduğu aşikar.

Diyeceğimiz o ki; dönüşen, toplumu doğru okuyan, teknolojiyi yakalayan algıyı da yönetir, kitleleri de! Kitleleri yöneten, egemen olur. Varlık savaşının kazananı kendisini cenahından izole edip toplumsal, bilişsel, bilimsel okumalar yapmak yerine iç savaşlara girişirse kazanan öteki/diğeri olacaktır vesselam…

*Twitter.com/sabihadogann