Dolar (USD)
34.45
Euro (EUR)
36.34
Gram Altın
2950.48
BIST 100
9283.84
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Eylül 2024

​Zaman ve Mekan ilerledikçe insanlık geriliyor mu?

Maalesef ki zaman ve imkan ters orantısında kaybedilen insanlığın çıkmazları her geçen gün etrafımızı sarıyor. Bu orantı modern hayatın çelişkili doğasını yansıtıyor. Zaman geçtikçe teknoloji, bilgi ve maddi imkanlar artıyor, fakat insani değerler ve insanlık kavramı erozyona uğruyor. Kaybettikçe kaybediyoruz. Bu durumda bireyler, toplumsal sorumluluklarını yitiriyor, empati zayıflıyor, dayanışma ve yardımlaşma azalarak yerini bireysel çıkar odaklı ilişkiler ile örülen bir yaşam anlayışına bırakıyor.

Gelişen dünya, insanlara daha fazla imkan sunarken, aynı zamanda onların zamanını ve enerjisini hızla tüketiyor. Bu ters orantı, insanlığı manevi anlamda bir çıkmaza sürüklüyor. İmkanlar arttıkça, insanın zamana, kendine ve birbirine ayırdığı vakit azalıyor. Dolayısıyla bu çıkmaz, hem bireysel anlamda insanın ruhsal dengesini zedeliyor hem de toplumsal yapıları yozlaştırıyor. İnsanlar daha çok kazanmaya ve daha fazla sahip olmaya çalışırken değerlerini ve insanlıklarını kaybediyor.

Bu paradoks, çağdaş yaşamın en önemli çıkmazlarından biri haline geliyor. İmkanlar ve mekanlar kısıtlı iken, gönül zenginliği ve samimiyetle çözüm üretmeye çalışan insan tipinin yerini, her türlü çözümü sunan imkanlara rağmen iş ve meslek şevksizliğine dönüşen ilişkiler ağı içinde huzursuz olan ve bu huzursuzluğu başkalarına da yansıtan bir insan tipi alıyor.

Her şeyin daha kolay ve daha hızlı yapılabileceği bir ortamda, insan ilişkileri derin bir kopuş yaşıyor. Modern sağlık sistemlerinde, teknoloji her sorunu çözebilir gibi gözükse de, insana dair en temel ihtiyaçlardan duygusal tarafıyla anlamlı ve üsluplu iletişim, empati, sabır, fedakarlık, samimiyet ve içtenlik gibi durumlar göz ardı ediliyor. Maddi imkanlar artarken, insanlar arasındaki samimiyet ve özveri kayboluyor. Bu durum, çalışanların mesleklerine olan tutkusunu azaltıyor, işleri sıradan bir görev gibi görmelerine sebep oluyor. Sonuç olarak, insanlar işlerini mekanikleşmiş bir şekilde yaparken, hem kendileri tatminsizlik yaşıyor hem de hizmet sundukları kişilerde derin bir rahatsızlık oluşturuyor.

Bu değişim, yapılan her işin ya da içinde bulunulan her ilişkinin sadece teknik bilgiye dayalı değil, aynı zamanda ruhla ve gönülle icra edilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Ne yazık ki, günümüzde her şeyin çözümünün maddi imkanlarla mümkün olduğu düşüncesi, insan ilişkilerinin kalitesini ve insanların işine olan adanmışlığını zayıflatıyor. Huzursuz bir insan, huzursuz bir ortam yaratır. Huzursuz bir ortam ise, toplumsal ilişkileri daha da kırılgan hale getirir. Bu kısır döngü, yalnızca bireyleri değil, toplumun genelini de etkileyen bir hal alıyor.

Demem o ki maddi imkanların artması, insan ilişkilerini ve meslek ahlakını olumlu yönde geliştirmediği sürece, toplumsal huzursuzluk ve yabancılaşma kaçınılmaz oluyor. İmkanların bolluğu ile insan ilişkilerindeki zayıflığın ters orantısı belki de çağdaş yaşamın çözülmesi gereken en önemli meselelerinden birisidir. Her meselenin çözümü gibi bu meselenin çözümünde de insanın yaratılışı nüvesi, fıtratına uygun hareket etmek gerekiyor. İnsanoğlu ilişkilerde en genel davranış kalıbıolarak Efendimiz (SAV)’in; “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” hadis-i şerifine bile sarılsa yetip artacaktır.