Zâlimler ve Mazlumlar
İnsanlık tarihi bir anlamda zâlimler ve mazlumlar arasındaki mücadelenin tarihidir. Hak, adalet, hayır ve iyi(lik)nin tarafı ile zulüm, şer ve kötü(lük)nün tarafı arasındaki savaş, hakikatte bir varoluş savaşıdır. Hz. Adem’in kovulmuş/taşlanmış Şeytan’la münakaşası, Hz. Nuh’un azgın kavmiyle mücadelesi, Hz. İbrahim’in Nemrut’la ve Hz. Musa’nın Firavun’la savaşı, Hz. İsa’nın kendisine eziyet eden İsrailoğullarına karşı tevhidî duruşu, zulüm ve mazlumlarının hallerini bize en açık haliyle anlatan kadim hikayelerdir.
Nübüvvet halkasının son mazlumu Hz. Muhammed’in (s), Mekke’nin ileri gelen zengin kudretli zâlim müşriklerle cihadı zülmün tarih boyunca var olduğunu bize göstermektedir. Yine Hz. Peygamber’e (s) karşı münafıkların ihaneti ve Yahudilerin Medine sözleşmesine uymaması zulmün bir başka çeşidi olarak tarih sayfalarında yerini aldı.
İslâm’ın üç halifesi, zâlimler tarafından şehit edilmiş mazlumlardır. Yine Ebu Hanife ve Serahsi gibi âlimlerin zindanlarda işkence ve zulümlere maruz kalma ise, peygamberlerin vârisleride mazlumlar zincirine eklendi.
Çağdaş dünyanın emperyal güçleri, zulümlerini yirminci yüzyılla birlikte devam ettirdiler. Gerek İslâm dünyasında, gerekse diğer coğrafyalarda yaşayan mazlumlar hep oldu. Çöl Aslanı Ömer Muhtar’ın tevhidin mazlumu olarak Libya’da yıllarca yılmadan zalimlerle savaşması, Malcom X’in (Malik el-Şahbaz) ABD’de zâlimlerin hain ve sinsi kurşunlarıyla yirminci yüzyılın şehidi olması, İskilipli Atıf Hoca’nın bir âlim olarak darağacında suçsuz olarak idam edilmesi, Hasan el-Benna’nın Mısır’da suikastla Seyyid Kutub’un idamla şehit edilmeleri, seçilmiş başbakan Adnan Menderes ve bakan arkadaşlarının idam edilmesi, Aliya İzzetbegoviç’in uzun müddet Bosna Hersek zindanlarında mahpus kalması, çağdaş dünyanın şahit olduğu zulümlerdir.
Son olarak seçimle iktidara gelmiş mazlum bir devlet başkanı olarak Muhammed Mursi’nin hapishanede, tek kişilik hücrede yıllarca mahkum olarak tutulması ve akabinde şüpheli bir şekilde mahkeme salonunda hayatını kaybetmesi, zulmün sona ermediğini ve yeni mazlumların hala var olduğunu göstermektedir.
İnsanlığa zulmedenler, ancak yaptıkları zulümleriyle anılmışlardır. Zulümlerinin hesabını da iki cihanda Hâkimler Hâkimi el-Âdil’e vereceklerdir. Allah’ın savaş açtığı zâlimler, hakikat ve istikametten ayrıldıkları için, şeytanın dostları haline gelmişlerdir. Zâlimlerin zulümleri bazen öyle noktalara ulaşır ki, peygamberler, “Allah’ın yardımı ne zaman diye?” dua ve münacatta bulundular. Allah’ın yardımı o nebilerle birlikte iken, zâlimler için hiçbir yardımcı bulunmamaktadır.
Mazlumlar, Allah’ın yardımını almakla birlikte iki âlemde izzet ve şeref sahibi olurlar. Nebevî ifadeyle, mazlumun duası makbul dualar içerisindedir. Bununla birlikte zâlime karşı yapılan hakikat savunması büyük cihad olarak kabul edilmektedir.
Adalet sahibi mazlumlar, aradan yüzyıllar geçse de hayırla anılmaktadırlar. Kim hayır ve adalet yolunda bir çığır açtıysa, hakikat yolunda büyük bir hayırda bulunmuş olmaktadır. Peygamberlerin yanında hükümdar ve sultanlar da, zulmün karşısında âdaleti savunmuş ve uygulamışlardır. Bu anlamda adalet, devletlerin ve yönetimlerin temeli kabul edilmiştir. Hz. Ömer, Halid b. Velid, Tarık b. Ziyad, Salahaddin Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni, Yavuz Sultan Selim, II. Abdülhamid gibi hükümdar ve komutanlar, zâlimlerle savaşarak mazlumların yanında olmuşlar ve adaletin yeryüzüne yayılmasında öncülük etmişlerdir.