Zafiyetin tekerrürü
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in ziyaretinin hemen ardından İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’un gelişi Türkiye’nin NATO’da ne kadar önemli olduğu ve ikna edilmeye çalışıldığı gerçeğini gösteriyor.
Türkiye’nin, "çıkarları ölçüsünde var olmaktan" ziyade "ilkesel bir şekle sokmaya çalıştığı" NATO’nun aslında önemli krizlerinin büyük çoğunluğunu Türkiye üzerinden yaşadığını söylemekte fayda var.
Jüpiter Füzeleriyle başlayan o bilindik tarihsel sürecin dışında DEAŞ saldırılarına karşı yardım çağrısına destek göremeyen Türkiye’nin Suriye’deki karmaşadan kaynaklı yaşadığı tehdide bile ancak İspanya’nın Patriot bataryalarıyla destek verdiği bir uzun bir ittifak hukuku gerçekleşti.
Ama NATO’nun çalışma/çatışma alanlarına bakıldığında ise Türkiye’nin her NATO üs ve misyonunda muhakkak dişe dokunur bir görev aldığı görülüyor.
Yetmiyor çünkü, onlar kendi menfaatlerini maksimize edecek bir felsefeden geldikleri için kardeşlik hukuku, ittifak hukuku gibi meselelere çok da aşina değiller.
İşte bu nedenle Türkiye’nin ittifak içinde dayatılan güce karşı kendi doğrusunda direnmesi oldukça önemli.
Bu işin tam seçim arifesine gelmiş olması ise gerçekten çok ilginç.
Sanki 1980 darbesi ile birlikte Yunanistan’ın tekrar NATO’ya girmesine izin verilmesi gibi bir takvim işliyormuşçasına bir ruha kapılıyor insan...
Garip...
KARDEŞ REKABETİ BÜYÜYOR
Amerikan seçimlerinden Trump ile Obama’nın tekrar sahaya çıkmak için kolları sıvamasına kadar konuşacak çok şey olsa da iç politika da epey hareketli geçiyor.
Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışı ile zorladığı tabanından farklı sesler geldiği iddiaları ortaya atılsa da Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu olmak zorunda...
Belki Millet İttifakı’nın kardeş bir sağ ittifak ile üst ittifaklar birliği oluşturma ihtimali olsa da İYİ Parti için bu senaryonun netleşmesi, Olağan Kurultay’ın sonucuna bağlı olacak.
Ankara’da siyasetin dengeleri değişken...
Olası bir ikinci ittifaka başka bir milli görüş partisi de dahil olabilir.
O başka bir yazısının konusu olsun.
Gelelim geçen iki hafta Milli Görüş’ü temsil ettiğini söyleyen iki partinin art arda olağan kongre/kurultaylarına...
Önce Saadet Partisi’nin 8.Olağan Kongresi’ni takip ettim.
Teşkilatların bağlılığı olsa da üst yönetimin gücünün teşkilatlar üzerinde hissedildiği görülüyor.
Gençlerin azınlıkta kaldığı, parti coşkusunun da geçmiş kongrelere göre nispeten daha sönük geçtiği bir kongre yaşandı.
Basının yoğun ilgisi bir tarafa özellikle bir kısım basın kuruluşlarının takip etmesi epey dikkat çekici geldi.
90 dakikalık konuşmasını prompterdan yapan Temel Karamollaoğlu’nun karşısına herhangi bir rakip çıkmadı.
Karamollaoğlu’nun konuşmasında herhangi bir proje ya da vaat yoktu.
“Millet’in iktidarında yer alacağız” mottosuyla gittiği kongredeki konuşması da bu düşünceyi destekleyen ifadelerin kullanıldığı iktidar eleştirisi ile doluydu.
Ayrıca bir süre önce yayımlanan Haymana Bildirgesine bakarak bazı delegelerin katılmayacağı şeklinde verdiğim bilginin de doğrulandığını gördüm.
Gelelim Fatih Erbakan’a...
Yeniden Refah Partisi görece daha çok gençlerden oluşuyor.
İlgi çok yüksek, fakat buna rağmen erkek katılımcıları daha çok; projeleri dinleyen ve ikna olmak isteyen bir kitle olarak gözlemledim.
Kadınlar ise tam desteğini çoktan vermiş.
Belli ki Yeniden Refah Partisi’nin oy çoğunluğunu kadınlar oluşturacak.
Fatih Erbakan’ın 90 dakika kadar promptersız konuşması beni çok etkiledi.
Zira son yıllarda sağ gelenekte prompter kullanmayan kalmadı.
En son Muharrem İnce’nin bile prompter kullanmaya başladığını görünce “Tamam artık bu cihaz siyasetin bel kemiği oldu!” kanaatine kapılmıştım.
Bu yönüyle CHP, HDP ve Yeniden Refah Partisi’nin aynı pratikte hareket ettiğini söyleyebiliriz.
YRP’nin salon dışı kalabalığı SP’ninkinden hayli fazlaydı.
SP’de telefonla çekim yapan partili görmek pek mümkün değildi.
YRP’de ise parti teşkilatına mensupların çekim yaptığı gözüme çarptı.
Yani parti aidiyetini ispat etmek isteyen ve ilan etmek isteyen yöneticiler ile partililer arasında bir kopukluk var.
Herkesi aynı tava getirmek kolay değil ama YRP’ne olan ilginin giderek arttığı görülüyor.
YRP’nin kongresine diğer partilerden de katılım epey fazlaydı.
Diğer parti kurmaylarının dikkatli bir şekilde dinleyip partinin ve kitlenin durumuyla ilgili notlar aldığını gözlemledim.
Fatih Erbakan’dan beklenti var gibi görülüyor.