Z kuşağı ve liselerdeki sınavlar…
Eğitimde bilgi, birikim, deneyim, tecrübe kadar ‘üslup’ da önemli. Eğitimci ile öğrenci arasında kullanılan dil veya jargon farklı ise verilmek istenilenler hedefe ulaşmayabilir, niyet hasıl olmayabilir. Her ne kadar eğitimci ile öğrenci arasında, genelde, bir yaş farkı bulunsa da eğitimci öğrencinin bulunduğu dili iyi bilmeli, onun seviyesine uygun terimlere hakim olmalı; aynı dilden konuşmalı. Bu bahsettiklerim özellikle de Z kuşağı için söz konusu…
Bu yeni nesil öğrencilerin sosyal medya başta olmak üzere tüm dijital ortamları kullanmakta mahir oldukları hatta bu ortamların birçoğunda hakimiyet kurduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sokakta birleşip bir araya gelemeyen Z kuşağının dijital mecralarda çok rahatlıkla bir araya geldiklerini, hatta örgütlenebildiklerini söylemek pekala mümkün. Bunun en son örneğini liselerde yapılması planlanan 2. dönem sınavlarında gördük.
Öyle bir örgütlenip Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’a sosyal medyadan yazdılar ki, kamuoyunun gözü kulağı Z kuşağındaydı. Hatta TV programlarında “Artık gündemi Z kuşağı mı belirleyecek?” tartışmaları dahi yürütüldü. Çünkü Z kuşağı farklı jargonlarla, farklı terimlerle ve tasarladıkları ilgi çekici görsellerle muhataplarını etkileme gücüne fazlasıyla sahip olduklarını söyleyebiliriz. Eğitim sistemimiz içerisinde en tepede bulunan, yani eğitim sistemimizi koordine eden, kararlar alan ve sahanın nabzını yoklayan öncü kadronun kahir ekseriyetinin eğitimci kimliğe sahip olması ve bu ekibin başında da önemli bir eğitimci liderinin bulunması nedeni ile sınavların iptaline yönelik Z kuşağının talepleri Bakanlık nezdinde kabul gördü. Elbette ki birçok sosyolojik neden var, yalnız bu yazının konusu farklı…
Demin yazımın girişinde eğitimci ile öğrenci arasında oluşan dil aynı olmalı; eğitimci yeni nesil öğrencilerin jargonlarını, terimlerini iyi bilmeli diye belirtmiştim. Ziya Selçuk’un Z kuşağının psikolojisini iyi analiz eden ve bu bağlamda onları anlayan iyi bir eğitimci olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yeni nesil öğrencilerle irtibata geçip taleplerini dinlemek için onların anlayacağı dilden konuşuyor, sosyal medyadan onlarla yazışıyor.
Gençlerin kendisine ilettiği taleplerin bir kısmını okuduğumda şunu gördüm; Ziya Hoca’ya ulaşmak adına gayret gösterip ortaya koydukları dil ile Ziya Hoca’nın onlarla temasa geçip yazıştıktan sonraki dil aynı değil; iletişim sonrasına ait dil daha sahici ve gerçekçi. Öncesinde üslupları biraz daha ergence olan gençlerin, artık ayakları yere basan yorumlar yaptığı, taleplerini daha seviyeli ve saygı çerçevesinde dile getirdiklerini fark ettim. Belki de bundan olacak ki Zıya Hoca onlardaki bu samimiyeti görüp taleplerini gündemine aldı; sınavların iptaline yönelik “onu ayrıca görüşeceğiz” açıklamasında bulundu. Nitekim de ayrıca görüştü; ekibiyle oturup masada çalıştı, sahanın sesine de kulak verdi, sistemin gerekliliklerine de… Makul bir çözüm üretti. Ve bunu demin bahsettiğim Z kuşağının anlayacağı dilden bir hitap ile paylaştı; “Gençler selam!” diye giriş yaparak “Tamamsa göz kırpın” diye bitirerek…
Bu yaklaşımı basit görenlere karşın ben çok profesyonel olarak görüyor ve bu dili önemsiyorum. Eğitim tarihimiz boyunca kaç tane Milli Eğitim Bakanı kafasını siyaset arenasından çıkarıp gençlere “Gençler Selam!” dedi, taleplerini gerçekleştirdikten sonra da alacağı dönüt dilini “tamamsa göz kırpın” şeklinde kullandı?
Yapılan binlerce mesajı okuyunca Ziya Hoca’nın ülkemiz adına ne denli büyük bir kazanım olduğunu eminim siz de göreceksiniz. “Ziya Hoca ne yaptı?” diye soranlar oluyor kimi zaman. Hiçbir şey yapmadıysa da eğitim sistemi içerisindeki bireyler arasında var olan iletişim dilini değiştirdi, yetmez mi?
Üstenci dil hegemonyasından kurtulan gençlerin muazzam bakış açıları sunacağını, biz büyükleri hayretler içerisinde bırakacak ölçüde özgürlükçü yaklaşımları olduğunu unutmamalıyız… Z kuşağını eğitelim derken, Z kuşağından öğrenecek çok şey olduğunu da…