Z kuşağı ne istiyor?
Son dönemlerde toplumsal etkinliği olan birçok aktörler “Z Kuşağı” üzerine fikirler serdediyor. Herkes bir diğerini üzerindeki eleştirilerinin gücünü artırmak üzere bu kuşağa bir göndermede bulunuyor. Bu göndermelerin içeriğini de büyük oranda Z kuşağının hayatından memnun olmadığı oluşturuyor. Z kuşağının kimi sözcüleri de “niye bize yaşanabilir bir dünya bırakmadınız” türünden sorgulamalar yapıyor daha önceki nesli. Hatta kimileri hızını alamayıp bizi niye memnun etmiyorsunuz türünden ailesiyle bile söz yarıştırıyor.
1968 doğumluyum ve babam uzun süre işçilik yaptı. Periferide hayatını sürdürmeye çalışan bir insan olarak zor koşullarda büyüdük. İlk uzun süre işte çalıştığım zaman 1970’li yılların sonunda ilkokul üçüncü sınıfın yaz tatiliydi. Hele Ortaokuldan sonra hiçbir yaz evde oturduğumuzu hatırlamıyorum. Okullar kapandığı Cuma gününü takip eden ilk iş gününde doğruca çalışmaya giderdik. Üç aylık yaz tatili hep çalışmayla geçerdi.
1978 yılında babam zorlukla bir arsa alıp ev yaptırmaya başlamıştı. 1979 yılında ev bitip de içine taşındığımızda borçları da bulunmaktaydı. Babam bize durmadan borçlarını anlatmazdı elbet ama laf arasında geçtiğinde borçluluğunu anlardım. Ortaokulda babamdan harçlık istemeye bile utanırdım. Mütevazi harçlıklarımız ancak okulda karnımızı doyurmaya kıt kanaat yeterdi. Öyle ki akşama kadar süren okulda, şayet sabah kahvaltısını evde yapmamışsanız ya kahvaltıda ya da öğle yemeğinde aç kalacaksınız demekti.
Liseden itibaren hafif hissettiğimiz refah, okul döneminde öğleyin ya çorbacı ya da kuru fasulyecide hissedilebiliyordu. Onu da yazın çalışmamız, harçlık biriktirmemiz sayesinde elde edebiliyorduk. Bu arada lisede yaz tatillerinde fasılasız çalışmaya da devam ediyorduk. Hiçbir zaman tatil nedir bilmedim. Literatürümde hala tatil yoktur. Bugünkü mantığa göre ben hiç yaşamamışım.
Lisede yazın çalıştığım şirket bürosunda işlerimi çok düzenli ve hızlı yapıyordum. Benim çalışma tarzımı müdürümüz de beğeniyordu. Beni patrona anlatmış. Bir gün beni patron çağırdı; odada müdür de vardı. Bana üniversite sınavına girme, gel burada çalış; sana iyi para veririm demişti. Ben de “hayır ben okuyacağım” demiştim. Ardından patron “okumazsan işin burada hazır” demişti. Allah kendisine rahmet etsin, sonraki dönemde hep bu sözün getirdiği rahatlığı hissetmişimdir.
İlahiyat yıllarında da fasılasız çalışmaya devam ettim. Hatta öğretim yılı içinde de Cuma öğleden sonra ve hafta sonları tüm gün çalışmaya devam ediyordum. Pazartesi günü yine okula geliyordum. Kazandığım paranın artan kısımlarını rahmetli babama veriyordum. Babam da bizler için onları biriktiriyordu ki, sonraki dönemde evlenme masraflarımız için de harcamıştı. Bu arada ilahiyat yıllarında akademisyen olmaya karar vermiştim. Bunun için yabancı dil öğrenmek üzere uzun süre paralı kursa da gitmiştim. İşte çalışırken bir yandan da okulda hocalarımın tavsiye ettiği kitapları okuyarak yüksek lisansa hazırlığa başlamıştım.
Belki bu hikaye çok parlak gelmeyebilir bazıları için. Hatta günümüz koşullarının büyük oranda değiştiğinden dem vurulabilir. Fakat değişimden bahsedenlerin insan için özde neyin değiştiğini de bütün detaylarıyla açıklamaları gerekir.
Z kuşağı durmadan kendilerine iyi bir hayat ve imkan bırakılmadığından şikayet ediyor. Hiç şüphesiz onlara daha iyi imkanlar sağlamak benim de temennimdir. Fakat belirtmeliyim ki, “biz de hayatı önümüzde öyle bulmuştuk.”