'Z Kuşağı' kavramı bir algı operasyonudur
Batı’da ortaya çıkan bazı kavramlar bizde de hemen yer
etmektedir. Bunların çoğunu eleştirmeden ve tenkit süzgecinden geçmeden, kabul
ediliyor. Bir de bunlara bilimsel söylemlerle sunulunca, karşı çıkmak bilime karşı
çıkmak diye algılanıyor. Ancak unutulmamalıdır ki, bilim de siyasete alet
olmakta ve manipülasyon yapılmaktadır. Zira bilim kutsal bir olgu olarak kabul
edip, her dediğini gerçek kabul etmek, gerçek anlamda bilimselliğe aykırıdır.
Zira, bilim sorgular, o kadar ki, bilim bilimsel görüşleri bile sorgular.
Yukarıda bahsedilen kavramlardan biri de Z kuşağı
adlandırmasıdır. Burada Z kuşağı var mı yok mu tartışmasına girmeyeceğiz. Ancak
buradaki temel sorun, Z kuşağı adı altında bizden bağımsız ve geçmişten
koparılmış bir nesil algısı oluşturulmaya çalışılmasıdır.
Her kuşak, bir öncekinden farklıdır. Ama bu fark bazı
dönemlerde çok açık, bazı dönemlerde ise öncekinin devamı niteliğindedir.
Tarihsel süreçte her kuşak, kendilerinden sonra gelenleri kötü olarak
tanımlamıştır ama hiç de öyle olmamış, insanlık sürekli tekamül etmiş, sadece
alışkanlıklar değişmiştir.
Z nesli şimdiye kadar
görülmedik baş döndürücü bir teknolojik gelişme ve dönüşüm çağında doğdular ve
bu teknolojiyle büyüdüler. Hızlı gelişmelere paralel olarak kısa zamanda ve
sonuç odaklı düşünüp, hareket ediyorlar. Merhum Sezai Karakoç’un dediği gibi; Z
nesli diyerek, onları bizim kategorimizin dışına itmemek gerekir. Bu "ALGI OYUNUNA" kapılmamak lazımdır. Baş
döndüren teknoloji bu kuşakta her şeye hakim olmaya çalışmaktadır: Emniyet
açıklamasına göre, Türkiye’de 12 milyon 479 bin Twitter hesabının %23’ü
bilgisayarlar tarafından yönetilen bot hesap. Bir ayda sosyal medyada ana
gündem olan 10 etiketle ilgili atılan tweetlerin %52’si bot hesap. Gençlerin bu
konuda uyanık olmalarını sağlamak gerekir.
Daha önce de dediğimiz gibi; Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı,
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Medya
ve İletişim Bakanlığı beşlisi oluşturulup bu beş bakanlığın üst koordinasyonunun
da bir merkezden senkronize çalışabileceği sistemi kurmalıyız.
Bu nesil, bizden tamamen farklı değildir. Onların da maddî
ve manevî ihtiyaçları var. Din ve ahlak onlar için de gereklidir. Yani robot
bir nesil değildir, iletişim ve etkileşim çağında yaşadıklarını çok iyi
biliyorlar. Ancak şu gerçeği de göz ardı etmeyelim ki; Z Kuşağı olarak
tanımlanan kuşak, bizim çocuklarımızdır. Onları biz büyüttük. Bizden ne
gördülerse onu yaşıyorlar. Ne ekersen onu biçersin.
Çocuk eğitimi; 1. Anne karnında başlar, 2. Eğitimin en az
%70'i çocuk 5 yaşına geldiğinde bitmiş olur, 5 yaşından sonra öğrenme vardır.
3.Çocuklar sözle değil, gözle eğitim alır. Çocuğa rol model olacak aile lazım.
Bu nedenle biz çocuk terbiyesinden daha ziyade, ana baba ve öğretmen terbiyesine
odaklanmalıyız.
Yıkıcı
siyasetin her şeye bu kadar hükmettiği bir toplumda sağlıklı birey yetiştirmek
çok zordur. Çocuğun gözünün içine baka baka ve
çocuğunu yanında, herkese ve her konuda sürekli veya kolayca yalan söyleyebilen
bir aile ve öğretmen çocuğa dürüstlük öğretemez. Hırsızlığını/Ahlaksızlığını/vs
kötülüklerini herkesin gördüğü ve bildiği kişiye şu veya bu sebeple sahip
çıkan, bu fiilleri hoş gören bir aile ve öğretmen çocuğa ahlak/dürüstlük/vs
öğretemez. Televizyonda prime time yayınlarda ahlaksızlığı, israfı, şaşaalı vs
yaşamı evinde aile ile birlikte izleyen bir aile ve öğretmen çocuğa
ahlaklı/kanaatkar/mütevazi/vs olmayı öğretemez. Faize ve diğer haramlara elini
ateşe uzatır gibi değil de cennet meyvelerine uzatır gibi iştiyakla uzatan bir
aile ve öğretmen çocuğa haram helal hassasiyetini öğretemez. Ağzından küfür
eksik olmayan bir baba ve öğretmen çocuğuna edep öğretemez. Evinde rüşvet
pazarlığı yapan veya yaptığı pazarlığı anlatan bir aile ve öğretmen çocuğa
helal/haram hassasiyet öğretemez.
Evde veya okulda maddî veya psikolojik baskı/şiddet görüp
kişiliği zayıflayan çocuktan güçlü bir şahsiyet çıkmaz. Hayatında haksızlık
gören, görüşlerine itibar edilmeyip yapacağı her şey -fikri bile alınmadan-
dikte edilen çocuktan kişilikli bir şahıs çıkmaz. Verdiği sözü tutmayan bir
veli veya öğretmen dürüstlük öğretemez. Aileler ve okul neyse çocuklar da odur.
Çocuğun hangi okula gittiği değil, okulda hangi dersi gördüğü de değil,
okuldaki hocaların ne kadar görgü, kültür, adabı muaşeret, vs özetle medeniyet
seviyesinin yüksek olduğu önemlidir. Çocukların, yanlışlarını gördüğü/düzelttiği bir okul/aile değil, aile
ve hocanın çocuğa ufuk açtığı, eylem ve söylem tutarlılığı ile rol model olduğu
bir yapı tekamülün ifadesidir. Yoksa okun
yaydan çıktığı gibi gençlik elinizden çıkar gider… Biz önce ahlaklı
aile ve eğitimciler yetiştirmeliyiz. Sonra çocuklar kendiliğinden düzelir.
Kur'an-ı Kerim'in duvarda asılı olduğu odada ayağını uzatıp
yatamayan bir milletin evlatları olarak, Kur’an-ı Kerime tekme atacak seviyeye
kadar geldiysek, kadim medeniyetimizin ihya ve inşası yolunda ne eksiğimiz var, nerede
yanlışlar yaptık, neyi düzeltmeliyiz, bunu çok düşünmeli ve sorgulamalıyız.
Buna da eğitimcilerin eğitimi ile başlamalıyız...
Z nesli gençler ulaşılmaz değildir, ancak çağın
metotları doğrultusunda onlara insani/ahlakî ilkeleri, sabırla ve
dikkatle telkin etmeliyiz. Ama en önemlisi biz onlara güzel örneklik etmeliyiz. Teknoloji ruha hitap etmez. O ancak maddî ve
manevî bütünlük ile mutlu ve tatmin olur.
Eylemleri ile söylemleri zıt kişilerin topluma verdiği
zararlar ortada... Biz önce kendimizi kurtarmaya, kendi
nefsimizi ıslah etmeye, kusurlarımızı tedavi etmeye odaklanıp bütün himmetimizi
buna teksif etmeliyiz. Bunu yaparsak ROL MODELLER oluşur ve toplum
kendiliğinden düzelir. Kendi
nefsini ıslah edemeyen, başkasını ıslah edemez...