Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.78
Gram Altın
2973.73
BIST 100
9719.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Ekim 2020

Yüzleşmek

Tarih bir bütündür. Cumhuriyet, Türk milleti için dönüm noktasıdır. Cumhuriyet, Osmanlı’nın yenileşme döneminin zirvesidir. Çünkü Cumhuriyet’i kuran ve ilan eden kadro Osmanlı aydınıdır.

Cumhuriyet, sadece cephede kazanılan ve İstiklal Savaşı’nın sonunda ilan edilen bir yönetim biçimi gibi düşünülmemelidir. Büyük değişimler önce kafada başlar. Osmanlı’nın 18. yüzyılın sonlarında başlayıp, 19. yüzyıldaki siyasî, sosyal, iktisadî alanlarda yaşadığı değişimler aslında yüz yıl sonrasının habercisi niteliğindedir. II. Mahmut zamanında gerçekleşen yenilikler, Tanzimat’ın ilanı, Islahat Fermanı, I. Meşrutiyet gibi yenilikler Osmanlı’nın seyrini gösterir.

Cumhuriyet fikri ilan edilmeden önce de aydınlarımızın kafasını meşgul ediyordu. Evvela bunu bir hürriyet meselesi olarak görmek gerekir. Milletin kendi kaderini tayin etme, hakkını hukukunu arama mücadelesi çok daha önceden başlamıştı. Türk aydınlarının özellikle 19. asırda tercüme faaliyetlerinin de artmasıyla birlikte Batı ile doğrudan temasları olmuştur. Tüm bu siyasî mücadeleler yeni yönetim biçimlerini denemeye zorlamıştır. Meclis-i Mebûsan 1876’da bu düşünceyle açılmıştır.

Destanlaşan bir savaşın sonunda, küllerinden doğan yeni bir Cumhuriyet ile karşı karşıyayız. Her şeye rağmen Cumhuriyet, tebaayı millet yapmıştır ve o millete değer vermiştir, hak vermiştir, yönetimde pay vermiştir. Cumhuriyet, halk ile devleti kaynaştırmaya dönük mükemmel bir fırsat sunmuştur. Buradaki en büyük talihsizlik Cumhuriyet fikrini benimsetmek isteyen otoritenin ve bu fikrin temsilcisi olan aydın kitlenin halka tepeden bakması ve onu baştan aşağı değiştirmek istemesidir. Ne yazık ki acı tecrübeler yaşadık. Fikren halk yüceltilse bile gerçekte dönüştürülmek, değiştirilmek, yeni bir şekle sokulmak ve yeni bir ruhla var edilmek istenen bir “karabudun” olarak görülmüştür. Halk edilgendir. Böylece halk, Cumhuriyet’ten soğutulmuştur. Bu durumda Cumhuriyet’ten öncesi ve Cumhuriyet’ten sonrası şeklinde parçalanan bir tarih önümüze çıkmıştır. Son derece tehlikeli olan bu kırılma ne yazık ki milletimize büyük faturalar ödetmiştir.

Tarih ve kültür olarak reddimiras yapan Batıcı elit kitle ve onlara karşı mücadele eden gelenekçiler arasında sıkışan bir Cumhuriyet vardır. Cumhuriyet, sadece yönetim biçimi değildi; sanatta, edebiyatta, müzikte, hayatın her alanında kendisini hissettiren bir projeye dönüştürülmek istenmiştir. Bu gücü elinde bulunduranlar toplum mühendisliğine kalkışmışlardır. Oysa hiçbir sosyal değişim dıştan müdahale ile değil kendi içindeki dinamikleri ile gerçekleşmektedir. Maalesef bir tarafta Cumhuriyet, diğer tarafta Osmanlı’nın olduğu bir tablo vardır. Bu iki nesil uzun süre birbirlerini kabul edememişlerdir. Bu iki nesil arasındaki çatışma siyasal zeminde devam etmiştir.

Büyük tecrübe ve deneyimlerle bugünlere geldik. Türk demokrasisinin yaşadığı tecrübeler çok önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin geldiği şu dönemde artık böyle bir nesil çatışmasının kalmadığını düşünüyorum. Devlet ve millet arasındaki uçurumun kalktığını, “milletin devleti” fikrinin güçlendiğini görüyoruz. Kabul edilen bir gerçek var ki Cumhuriyet ile birlikte devletin kapıları herkese açılmıştır. Buradaki en büyük mücadele ise Cumhuriyet’in kabulü veya reddi değil, içeride bulunanların dışarıdan geleceklere kapıyı açmak istememeleridir. Peki, içeridekiler kimdir? İmtiyaz sahibi olup kendisini ayrıcalıklı gören jakoben gruplardır. Cumhuriyet fikri, devletin kapılarını herkese açmayı taahhüt ederken, Cumhuriyet’i kurduğunu iddia edenler, kendilerine açtıkları devlet imkânlarını paylaşmak istememişlerdir. Aslında yıllardır verilen mücadele kadroculuktur. Cumhuriyet’i biz kurduk, onu ilelebet biz yöneteceğiz, demeye getirdiler. Halk da buna isyan etti. Cumhuriyet’i birlikte kurduk, birlikte yöneteceğiz, diyenler çoğaldı.

Cumhuriyet’i sevimsiz ve itici göstermek için Cumhuriyet algısını değiştirenler de olmuştur. Mesela “Cumhuriyet kadını” tabiri çıktı, reaksiyon olarak “Osmanlı kadını” tanımlaması yapıldı. Bunlara gerek yoktu, hepsini temsil eden Anadolu kadını vardı. Çileyi omuzlayan, kundaktaki bebeğini bırakıp cepheye koşan Anadolu kadını!

Hâsılı balolar, danslar, Batılı yaşam tarzından ibaret bir Cumhuriyet algısı oluşturuldu. Şekle bürünen bir Cumhuriyet sunulmuştur Anadolu insanına. İşte sunulan bu Cumhuriyet reddedilmiştir. Türkülerle büyüyen Anadolu insanına klasik Batı müziğini dayatmak “fazilet” olamazdı! Şimdi yüzleşmek, hataları kabul etmek, uzlaşmak gerekir. Cumhuriyet, onu kuran millet ile yaşayabilir. Gelin, bu milletin gönlünü kazanalım!