Yüzleşme ve hafıza müzesi: Diyarbakır zindanı
Recep Tayyip Erdoğan, tarihi bir karara daha imza atıp yapılan işkenceler nedeniyle sadece Türkiye değil, dünyanın en kötü şöhrete sahip on cezaevi arasında yer alan Diyarbakır Cezaevi’nin müzeye çevrilmesi talimatını verdi. Devir için tüm işlemler tamamlandı. Uzun süredir müze ya da kültür merkezine çevrilmesi için tartışmaları süren bu konu, Adalet Bakanlığı ve Kültür Turizm Bakanlığı arasında yapılan bir protokolle netliğe kavuştu.
The Times gazetesinin "Dünyanın en kötü şöhretli 10
cezaevi" arasında sıraladığı Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi 12 Eylül darbesinin
sembol cezaevlerinden biriydi.
1981-1984 yılları arasında 34 kişi hayatını kaybetti.
Cezaevinde uygulanan ağır işkencelerden dolayı çok sayıda insan akli dengesini
yitirirken, onlarca kişi sakat kaldı. Elektrikle işkence, falaka, kaba dayak,
lağım çukuruna atma, dışkı yedirme, copla tecavüz uygulanan işkenceler
arasındaydı. Diyarbakır’da 42 yıl sonra insanlık dışı işkencelerin yapıldığı bu
zindanın, yüzleşme ve hafıza müzesi olması oradaki mağdurları nasıl etkiler
bilemiyorum…
Madımak, Metris, Sağmalcılar, Sinop Cezaevi, Ulucanlar nam-ı
diğer ‘’Ölücanlar’’, Diyarbakır 5 numaralı cezaevi… Hepsi Türkiye tarihinin
karanlık dehlizleri. 12 Eylül’de bütün bir ülke açık cezaevine dönmüştü zaten.
Ama bu cezaevleri birer işkence merkezi olmuştu, oradaki mağdurların
hatıralarını yazmaya ne yürek dayanır, ne de vicdanlar kabul edebilir. O sebepten
ben okuduğum, duyduğum hatıraları ya da o kötü anıları burada paylaşmayacağım.
Bu cezaevlerinin en acımasızı, giren herkesin bir an önce
ölmeyi istediği bir yer vardı. Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi. İnsanlığın
bugüne değin tanık olmadığı, hani birisinin oturup 'Acaba en kötüsü ne olabilir
işkencenin’ diye düşünse aklına getiremeyeceği çeşitte işkence metotları bu cezaevinde,
gençlere, yaşlılara, kadınlara ve erkeklere yapıldı. Bu işkenceler,
sosyalistlere, devrimcilere, sendikacılara, aydınlara, bir eyleme katılmış
olana, bir yerde düzene 'bozuk’ demiş olana, hiç politikaya 'bulaşmamış’ olana
bile yapıldı.
O hapishaneden yüzlerce, binlerce kişi geçmişti; bakanlar,
milletvekilleri, siyasi parti mensupları, yazarlar, şairler, sıradan insanlar,
muhalifler, İşkence görenler arasında Bedii Tan, Necmettin Büyükkaya gibi
isimler işkencelerde hayatlarını kaybettiler. Gülten Kışanak, Orhan Miroğlu
gibi tanınmış siyasetçiler de o dönemde işkencelere maruz bırakılmışlardı.
“Diyarbakır Cezaevi'nde Allah yoktur!..” diye yazı astırıp,
insanlık dışı her türlü işkenceyi
yaptıran, işkencelerinin bir de başkahramanı vardı: Yüzbaşı Esat Oktay
Yıldıran… Bu isimleri unutmamak ve unutturmamak lazım!..
Esat Oktay Yıldıran, meşhur sözü; “Binleri kuzu gibi ıslah
ettik” dedi. Tam tersine, hepsini patlamaya hazır birer bomba haline
getirdiler. O dönem cezaevinden çıkanların önemli bir kısmı PKK örgütünü
kurdular… 40 yıldır bu ülkenin başındaki terör eylemlerin mimarları ve militanları
o hapishanede işkence görenler oldu. Kim bilir belki de proje bir cezaeviydi.
..
Diyarbakır Cezaevi gayri insani muameleleriyle insanların
belleğinde önemli izler bırakmış mekânlardan biridir. Bu tür acıların ve
toplumsal travmaların bir daha yaşanmaması, adaletin tesisi ve teslimi tüm
aktörleriyle konuşulup özüne uygun bir şekilde asıl hak sahiplerine
verilmelidir. Toplumsal yüzleşmelerin, kırılmaların ve travmaların telafisinde
büyük rol oynadığını unutmamak gerekir. Kürt meselesinin çözümünde bu gibi
sembolik yerlerin dönüşümü toplumsal barışa katkı sağlayacaktır. Bunu yaparken
siyasi enstrümanlara takılmadan salt insan haklarını esas alan bir bakış açısı
ile hareket edilmelidir. Dünyadaki diğer yüzleşme müzelerinin süreçlerinden de
faydalanılarak mağdurların güven ve onurunun kendisine teslim edilmesi;
hikâyelerinin adalet, hakikat, barış şemsiyesi altında yeniden yapılandırılması
gerekir.
Devlet üzerine düşeni yaptı, Diyarbakır 5 nolu askeri
cezaevi artık yüzleşme ve hafıza müzesi olacak.
Ama vicdanlardaki mahkûmiyet ebedi olacak.