Yüz yıl önce, yüz yıl sonra
Milletimiz uygun görür ise Cumhurbaşkanlığı Sistemi vizesine 24 gün kaldı. Millet kendi hükümetini bizzat kendi seçecek. Yani devlet tamamıyla milletin olacak, vesayetçilerin ve dış odakların Türkiye üzerindeki etkisi kırılacak.
Kolay değil elbet;
Bugün bize düşman olan devletler bundan bir asır önce de düşmandılar. Çanakkale'ye gelenler, Antep, Hatay, Antalya, İzmir, İstanbul'u işgal edenler bugün de Türkiye aleyhinde her türlü düşmanlığı sergiliyorlar.
Geçen asır yönetebildikleri, sınırlarını çizdikleri, kontrol altında tutmak için devletin kılcal damarlarına kadar adam yerleştirdikleri ülkeydi Türkiye. Günü geldiğinde de bu adamlar devletin çarkını durdursun, devlet tıkanma noktasına gelsin, sonrasında da diğer elemanlar düdük çalıp devlete bilfiil el koysun istemişlerdi ve hep öyle de oldu.
100 yıla yakın bu devleti böyle yönettiler. Bu devlete jandarmalık yaptırdılar, onların yerinize nöbet tuttuk, araziye çıktık, onların yerine Kore'de olduğu gibi öldük. Ama misyonumuzu tamamlamış olmalıyız ki artık bu da onları kandırmıyor.
Geçen yüzyılda İngilizler, Fransızlar başroldeydi, şimdi Amerikalılar, Almanlar. Sadece devletlerin isimleri değişti, amaç aynı. Hak vermeyiz lakin Amerikalıları anlıyoruz, bundan yüzyıl önceki paylaşımda yoktu ve o paylaşım bugün Amerika'nın çıkarlarına % 100 hizmet etmiyor, bu sebeple yeni bir paylaşımla gelecek yüzyılını garantiye almak istiyor ABD, bunun için de klasik sömürgeci mantığı ile hareket ediyor.
Peki ya Almanlar?
Alman ırkçılığı Almanların genlerine öyle işlemiş ki dünya liderliği hevesi ya da en azından küresel aktör olma istekleri başlarına dünya savaşları açtığı halde arlanmıyor. Oysa Almanya'nın dünya tarihinde hiçbir değeri yok. Dünya tarihinde Almanlara yer vermeyin ciddi bir boşluk oluşmaz. Sadece ırkçılığından dolayı çıkardıkları savaşta hezimete uğrama, ülkesi, devleti ve milletiyle düşmanlarına teslim olma dışında dünya tarihinde bir yer işgal etmiyor.
İşte bu Almanya geçen yüzyılın başında olduğu gibi milenyuma girdiğimizden beri yeniden küresel aktör olma sevdasıyla ırkçılığını konuşturuyor. Hep burnu sürttüğü halde arlanmıyorsa konuştursun ırkçılığını, lakin Türkiye düşmanlığı Almanlara ırkçılığın dibini buldurdu. Bu düşmanlığını da artık terör örgütleri ile birlikte icra ediyor. Eskiden terör örgütlerini maşa olarak kullanan Almanlar netice alamayınca Türkiye'ye karşı terör örgütleri ile beraber olup açıktan saldırıya geçti. Mesela;
Almanya Türkiye'nin terörle mücadelesi söz konusu olduğunda hiçbir zaman Türkiye'den yana olmadı. Son 45 yıldır Almanya Türkiye'de terör saldırıları gerçekleştiren bütün örgütleri himaye etti. ASALA'sından DEV-YOL-SOL'una, PKK'sından DHKP-C'sine kadar, Acilciler'den diğer marjinal sol terör örgütlerine kadar ve en son FETÖ'ye kucak açan bu Almanya oldu. Almanya açıkça, "Türkiye'ye düşman, bize dosttur." diyor.
Milletten himmet diyerek hortumladıkları milyarlarca doları Türkiye aleyhinde olmaları şartıyla batılı yazar ve siyasetçiye peşkeş çeken FETÖ Almanların bu işini kolaylaştırmak için elinden geleni yapıyor.
Şimdi soralım: Almanya neden Türkiye düşmanlarına kucak açsın? Neden Almanya Türkiye'yi vuran terör örgütlerini himaye etsin? En son yeryüzünün en alçak işgal girişimi olan 15 Temmuz FETÖ darbesini gerçekleştiren teröristlere neden sahiplik yapsın?
Alman istihbarat şefi, "Efendim, biz 15 Temmuz darbe teşebbüsünde bulunanların FETÖ'cü olduklarına ikna olmadık." Olmazsınız tabi, olduğunuz an 15 Temmuz hain ve alçak darbenin destekçisi, hatta "oğlanı" olmuş olursunuz.
Almanya istiyor ki Türkiye daha kolay yönetilebilir bir ülke olsun, hem territoric hem siyasi, hem de ekonomik olarak parçalansın ki bugünkü nüfuzuna bir daha erişemesin. Bunu başaramazlarsa B planları var:
Türkiye zarar görsün, diz çöksün, bizim periferimizde kalsın. Yani Türkiye hiçbir zaman Türkiyelilerin olmasın. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Türkiye üzerinden at koşturanların dönemi kapanmıştıru2026" açıklaması dost görünümlü bu düşman ülkelerin amaçlarını ortaya döküyor.
Eskiden Türkiye düşmanlarının adını koymuyordu. Almanya dost gibi görünüp düşmanlık yapıyor diyemiyordu, bunun yerine "iç ve dış mihraklar" deniyordu, lakin bu, düşmanı işaret etme konusunda meramı ifadeye yetmiyordu. Şimdi açıktan saldıran düşmana hala "dış mihraklar" demek abesle iştigaldi.
Bakın geçen gün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, "Şimdi Almanya'da Nazi uygulaması yapıyorlar. Terör örgütü PKK'nın 4500 dosyasını Merkel'in eline verdim. Bakın hala netice yok. Bu siyasi ahlaka sığar mı? Senin görevin oradaki terörist örgütün temsilcilerine sahip çıkmak değil onları yakalamak. Bir ajan terörist bir ay Alman büyükelçiliğinde saklanmış. Onu bizden istiyor. Önce yargılanacak. Neticesinde yargılandı ve tutuklandı. Bize aba altından sopa gösterenlere şunu diyoruz: O devir bitti." diyerek Türkiye'ye düşmanca davranan devlet/lerin amacını, adını saklamıyor.
Sözün özü:
Referandum sonunda gerçekleşecek olan sistem değişikliği Batı'nın Türkiye ile oynadığı oyunu kaybetmesi demek. 80 yıl tepe tepe kullandıkları bu devleti kaybetmek istemiyorlar, Avrupa ve ABD için hayati öneme sahip bir ülke Türkiye. Bu devlet avuçlarının içinden çıkıp 80 milyonuyla Türkiyelilerin olmasını istemezler. Bu yüzden referandumda EVET çıkma ihtimali arttıkça kuduruyorlar. Almanya, "Referandumda evet çıkarsa AB görüşmeleri askıya alınabilir." tehdidini savurması bundan.
Kavgamız bu; onlar, "devletiniz bizim olsun" derken biz, hayır, devletimiz bizim olsun diyoruz. Bunu savaş sebebi kabul ediyorlar.
Savaş ise savaş.