Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 May 2019

Yuvasız kuşlar

Türkiye’de hemen herkesin bir ideolojik veya dini gruba dahil olması hasbelkaderdir. Bilhassa FETÖ’den sonra insanların, çocuklarımızın bazı gruplara nasıl ve niye dahil olduğu çokça konuşulup tartışıldı. FETÖ mensubiyeti, daha çok zeki ve yoksul çocukların örgüte genç yaşlarda dahil edilerek, önce ekonomik yardım sonra da sosyal ilişkiler ağı aracılığıyla sıkı bağlar oluşturulmasıyla açıklandı. Açıklama ve tartışmaların temeline sosyo-ekonomik bağlar/bağlanmalar kondu.

Ancak bu açıklamaların durumu aydınlatmaya yetmediği farklı gruplar da mevcut. Ekonomik durumları son derece iyi, oldukça iyi bir sosyal çevreden gelen, iyi eğitimli insanların, genellikle de genç insanların da kimi grup ve kişilerle sıkı sıkıya bağlar oluşturduğuna da şahit olduk. Bu durumda el çabukluğu ile işi sosyo-ekonomik sebeplere bağlayan açıklamaları bir yere oturtmak zorlaşıyor. Bazı noktaların açıklanamaz görünmesi muhtemelen bazı sebeplerin ıskalanması ile alakalıdır.

Çocuklarda bizim üç yaş, batılıların iki yaş olarak kabul ettikleri ve ‘bebek ergenliği’ olarak isimlendirilen dönem ‘güvenli bağlanma’nın yaşanmasının zorunluğu olduğu dönem olarak geçiyor. Hem kişiliğin oluşumunun beş yaşa kadar büyük oranda oluştuğunu hem de bu dönemin sağlıksız geçirilmesinin ergenlik döneminde bir problemler çığı olarak ebeveynlerin karşısına çıktığı düşünülürse ailenin çocukla kurduğu ilişkinin belirleyiciliği daha da netleşir.

Dünyaya ait olamayacak biçimde yaratılan insanın, ideolojik bir grup veya cemaat arayışı, en temelde duygusal bir yuva arayışı gibi görünüyor. Dünyaya korunaksız bir biçimde gelen insan yavrusunun ilk aidiyet kurduğu, kurması gerektiği yer ise şüphesiz ailesidir. Burada ‘güvenli bağlanma’ ilişkisi geliştiremeyen insanların, hayatlarının sonraki dönemlerinde hep bir güvenli bağlanma arayışı problemi maalesef ki bugün ideolojik manipülasyon gruplarının duygusal zeminini sağlıyor.

Korunmasız insan tekinin, kendisini korumak ve incitmemek sorumluluğundaki ailede ilk büyük incinmeleri, fiziksel ve duygusal istismarı yaşaması belki de bu sorunun ilk tohumunun atıldığı alan olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan mensup olmak ve saygıdeğer bir yer edinmek için güçlü bir arzu duyulan aile, incinmelerle kendisine karşı kimlik inşa edilen bir unsura dönüşebiliyor.

Bu dönüşüm, ergenlik sürecinin ideal ve ilke arayışıyla da birleşince bu trajik savrulmanın eşiğine geliniyor. Tıpkı bebek ergenliğindeki gibi hem bir ‘varlık’ olarak kendini ortaya koymaya çalışan hem de kendisine konulacak sınırlara meftun yaşayan insan yavrusu, ergenlikte de bir yandan bir özgürlük fikrine meftun olup, öteye yandan kendisine sınırlar ve ilkeler koyacak fikir, grup veya kişilerin peşine düşüyor, arayışına giriyor.

Bir gruba veya ideolojiye savrulmanın önüne set olabilecek en büyük kurum, şüphesiz ki sağlıklı bir aile yapısı oluşturabilmektir. Ailede muteber ve saygıdeğer bir varlık olarak yer bulabilen insan tekinin duygusal yuva arayışının azalacağı mutlaktır. Bu açıdan Osmanlı’da iki yaşından sonra kiz çocuklarının isimlerinin sonuna hanım, erkek çocuklarının isimlerinin sonuna efendi ünvanı eklenerek hitap edilmesi dikkate değer bir uygulamadır. Bebek ergenliğinde varlığına saygın bir konum edinen çocuğun ileride tekamül edebileceği insan modeli şüphesiz bugünden farklıydı.

Ergenlik döneminde de kıymetli bir parçası olduğunu hissettiği ve belirli bir adalet ve ilkeler bütünüyle işleyen aileden başka bir aidiyet araması da, bu gruplar içinde onur kırıcı veya karakter aşınmasına sebep olacak muameleleri de kabul etmesi zorlaşır. Dolayısıyla, çocuğumuza nasıl muamele ettiğimiz, onun hayatının sonraki dönemlerinde kendisine nasıl muamele edilmesine izin vereceğinin nüvesini oluşturuyor.

İnsan tekinde bir aidiyet duygusu oluşturamayacak kadar gevşek bir tutum takınmak da, ilke ve prensip adına mikro bir zulüm çarkı kurmak da maalesef bizi aynı sorunun başlangıcına taşımaktan öte geçemez.

Aile, dünyadan kendisine kaçılan yer olmak yerine kendisinden dünyaya kaçılan yer haline gelirse bu savrulmaların ve çocuklarımızın kötü niyetlerinin ellerinde heder olmasının önüne geçmemiz mümkün olmaz.