Yürü kardeşim, ayaklarına Kudüs gücü gelsin
Bugün bayramın ikinci günü. Ancak bu
yılda bayramı hüzünle ve buruk bir şekilde kutluyoruz. İsrail yine Mescid-i
Aksa’ya saldırdı, yüzlerce kardeşimiz yaralandı ve onlarca kardeşimiz de şehit
oldu. Mescid-i Aksa’yı meydan okuyan ezanlarından ve direnen intifada
çocukların sapan taşlarından öpüyorum. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin
gözlerinden öpüyorum.
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Geçti istemen gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehminden gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
Bu şiir Necip Fazıl Kısakürek’in “Beklenen” adlı şiiridir. Baktım
hakkında birçok yorum yapılmış. Ancak ben bu şiiri bugün Kudüs için
yorumlayacağım.
Şiirde beklenilenin, sevgili
yorumları yapılsa da bence beklenilen sevgiliden kasıt dava adamıdır. Bekleyen
Kudüs’tür. Beklenilen sevgili ise “Ben’ ve ‘Sen’sin…”
Evet, beklemek çok uzun sürdü. Öyle ki, ne bir hastanın acılar içinde
geçirdiği bir gece, ne bir ölünün toprağa gömülene dek beklediği süre, ne de
şeytanın bir günah yakalayabilmek için azimle gösterdiği sabır, ‘Ben’in’
sevgiliyi beklerken çektiği ıstıraba, sergilediği sabır ve sadakate denk
gelebilir. Bekleyenin ‘Bana’ ve ‘Sana’ duyduğu aşk ve özlem bunların
üstünde bir şeydir.
Ayrıca kucaklaşmanın uzun sürmesi
usandırdığı ve özlem duygusuna karşılık gururun ağır bastığı
anlaşılmaktadır. Tam bu noktada ‘Sana’ ve ‘Bana’ olan serzenişte ince bir
sitem var. Yani “geçti istemem
gelmeni” dizesinde bekleyen, sevgiliyi beklemekten artık usandığını sitemkâr
bir dille ifade etmektedir.
“Yokluğunda
buldum seni”
sözleri ise duyguları yinelerken bekleyenin aşkını sevgili gittikten sonra daha
güçlü bir şekilde yokluğunda yaşadığını, sevgiyi –karşılıksız da olsa– onun
yokluğunda bulduğunu ve bu bekleyiş sürecinde bunu en yoğun şekilde
hissettiğini anlatmaktadır. Bu bekleyiş öyle uzun gelmiş ki ona, “sensizliği” içselleştirmiş, özlemi ve
acıyı kabullenerek yaşamayı öğrenmiştir ancak asla sevgiliden umut kesmemiştir.
“Bırak
vehmimde gölgeni”
dizesinde ise sevgilinin ona geri dönme olasılığının gerçekleşemeyecek kadar düşük
olduğunu vurgularken umutsuzluğunu dile getirmektedir. “Gelme, artık neye yarar?” dizesiyle bekleyenin, sevgiliyi
beklemekten vazgeçtiği anlaşılıyor. Çünkü gittikten sonra hala dönmemiştir.
Son dizede bekleyen zaman zaman
umutsuzluğa düşüyor. Artık beklenilenin gelmesinin bir işe yaramayacağını
söylese de, dizenin sonuna koyduğu soru işareti aslında bu soruyu sevgiliye
yönelttiğini ve içten içe sevgiliden umutlarını yeniden alevlendirecek, ona
yeniden bekleme gücünü verecek bir yanıt beklediği anlaşılmaktadır. Bu yanıt geri
gelmesi yönündedir. Beklenen, bir gün mutlaka çıkıp gelecektir.
Ne çok bekleyen kardeşimiz varmış
meğer...
Bugün Türkiye ve Türkiyeli Müslümanlar dünyanın
dört köşesine umut taşıyorlar. İHA, TİKA, Kızılay, Diyanet Vakfı ve burada
ismini sayamayacağım kadar çok yardım kuruluşumuz ve gönüllüler Balkanlar ve
Afrika’dan Asya’ya kadar ümmetin yüz akı, göz nuru ve yardım eli oluyorlar.
Gittikleri her yere aş, ekmek, su ve sağlık taşıyıp sevinç, mutluluk ve merhametin
eli oluyorlar. Şükür bekleyenler, beklenen kardeşleriyle hasretle
kucaklaşıyor. Bu nedenle Türkiye tüm sömürgecilerin hedefindedir.
Türkiye bugün mazlumun ve ümmetin yanındadır.
İnsan, yarasını saranı sever. Türkiye
sevgilidir. Yolu beklenendir. Umutluyuz ve bir gün Mescid-i Aksa’da
olacağız. İşte o gün ümmetin bayramı olacaktır.
Üstat Nuri Pakdil’e kulak verelim.
“Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs
gücü gelsin”
Yazıyı şöyle bitirelim. Bütün şeytanlar cehennemde. İsrail de er ya da geç orada olacaktır. Bunun için beklenen sensin...