Yürekleri yakan yangınların sorumluları
Ülkenin kuzeyinde seller hüküm sürerken güneyi ve batısı yangınlara teslim olmuş durumda.
Ormanlarımızın yanması yüreklerimizi dağlıyor.
İçimiz cız ediyor.
Gözlerimiz doluyor.
Kızgınlığımızdan ve ortaya çıkan yıkım nedeniyle oluşan kinimizden kimi bulursak hemen ona
sataşarak acımızı bir nebze olsun dindirmeye çalışıyoruz.
Bunlar sadece yangınları ekranlardan, sosyal medya hesaplarında anbean
takip edenlerin duyguları.
Bir de yangınları yaşayanlar var.
Canını, ailesini, malını kaybedenler...
Hayvancılıkla uğraşan yaşlı bir çift 30 yıldan fazladır yaşadığı köy evinde
bir anda yangının ortasında kaldı.
Telaşla oğullarını arayan çift, kilitli kalan evden çıkamayarak can verdi.
Gözü yaşlı gencin yangının kapattığı yollardan ulaşamadığı anne babasının
yanan bedenlerini bulması nasıl tarif edilebilir ki...
Ya da Manavgat’ta hayvanları ile alevlerin arasında kalan bir çiftçinin çaresizlik
içinde yürekleri dağlayan “Allah’ım yardım et, yardım et, ölürsem bunu izleyin”
dediği videoyu hangimiz soğukkanlılıkla izleyebildi.
Türkiye yangınlarla mücadele ediyor.
Milli Savunma Bakanlığı bile müdahale etti.
Şimdiye kadar 17 ilde çıkan yangınlarda Manavgat'ta 3, Marmaris'te bir kişi hayatını kaybetti.
Antalya'nın Manavgat, Adana'nın Kozan, Mersin'in Aydıncık ve Bozyazı ilçeleri ile Osmaniye
merkeze bağlı Dereobası ve Kadirli ilçelerinin yanında Marmaris, Milas, Didim
ve Kütahya'da çıkan orman yangınlarına kaçımız “tesadüf” diyebilir ki...
AFAD ve Orman İşçileri canla başla bir an bile dinlenmeden bu afetle mücadele ediyorlar.
Çarşamba günü Manavgat’ta 12.00 sıralarında dört ayrı noktada başlayan orman yangının
tam ortasında kalan köyün bir sakini “İnsan kaynaklı bir yer yanar. Başka bir
yerin de yanması ancak tesadüf olur. Üç yerin yanması artık kasıt var
demektir.” diyerek herkesin kafasındakileri kelimelere döktü.
İşin uzmanı olan bir Orman İşçisi de, “Her yerde bir anda yangın çıkmaya başladı. Böyle şey olmaz!
Birisi resmen bizimle oyun oynuyor...” diyerek şüpheleri ete kemiğe büründürdü.
Rüzgârın etkisiyle büyümesi hesaplanmış bir kundaklamanın bir parçası mıydı yoksa doğanın
bir oyunu muydu bilinmez ama 15 dakikada bir anda şehre inen yangınla restoranı
yerle bir olan vatandaşın ağzından çıkan şu tek cümle yüreğimi dağladı:
Devletimiz sağ olsun.
Aynı cümleyi yavrusu terörle mücadelede hain bir kurşunla şehit olan ana
babalardan ne de çok duyduk.
Vatana olan sevgimizin yanında birlik ve beraberliğe olan hasretimize
Bodrum’da yangınların arasında kalan oteldekileri kurtarmak isteyen insanların
jetski, balıkçı teknesi ya da yatlarıyla hiç düşünmeden ya da “bunlar yabancıdır
zaten” demeden aksiyon göstermesiyle tanık olduk.
Bu fedakârlık dünyanın başka neresinde var.
Bir afet durumunda herkes ilk önce kendi canını ardından malını düşünür.
Osmaniye’de köylülerin tek sermayesi, yoldaşı konumundaki hayvanların
yanışıyla duyulan feryatlar evladını kaybeden anne babadan ne kadar farklıydı
ki...
Adana bir imamın tırmık, motorlu testeresi gibi ellerine geçirdikleriyle herkesin
camide toplanması ve yangına müdahale edilmesi çağrısı İstiklâl Mücadelesinde
her evden bir çarık toplanmasına ne kadar da benziyordu.
Kardeş Azerbaycan başta olmak üzere gönül coğrafyasının tamamından art arda gelen mesajlar ve dünyada
#PrayforTurkey (Türkiye için dua et) etiketiyle sosyal medyadan yapılan paylaşımların
milyonları bulması ne kadar da gurur verici...
İnsanların kovalarla pet şişelerle ellerine geçirdikleri her şeyle en ufak yangını yok etmek
için mücadele etmesi, yanan ormanlara ağlayarak bakması ve dua etmesi ülkemize
olan sevgiyi bir daha gösterdi.
Yangınlar sürekli kavgalı olduğumuz Yunan
adalarındaki kardeş düşmanlarımız tarafından bile dudakları ısırarak acı acı
izlendi.
Yunan Dışişleri Bakanı Dendias’ın hemen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu arayarak yardım teklifinde bulunması coğrafyamızda bizi kışkırtanlara rağmen ne kadar da çok birbirimze ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.