Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2968.40
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Temmuz 2020

Yüreğimizin Duyurduğu

“Gerçek olan içimdeki bu boşluk mu? Değil! Bir şey var ama eksile eksile var.”

Yusuf Atılgan

Dünya gittikçe daha garip bir yer hâlini alıyor; daha hoyrat, öğütücü… Hıza tamamıyla ram olmuş bu düzen içinde yüreğimizin sesini, sevincini, hüznünü duyamaz oluyoruz. O kadar standart kalıplar içine sokuyoruz ki kendimizi, uğruna senelerimizi harcadığımız, hasretiyle yandığımız kimi hayallerin arka planını gördükten sonra “değer miydi?” deme fırsatını bile alıyoruz ellerimizden… Bir boşluk; muhasebe, muhakeme ve hasbihâl yoksulluğu… Koşarken nasıl söyleşir kendisiyle insan, hem nasıl geçtiğini bilir mi o yoldan, o dikenli teller arasından? Kendine uğramadan, kendine uğramayı unuttuğu için bir diğerinin yarasını sormadan, çoğu zaman bakmadan…

“Her şey bir gülü sevmekle başlar.” diyor “Özgürlük İçin Bir Şarkı”sında Nurettin Durman. İnsan bir gülü sevebilmişse, elinde söz kılıcıyla bekleşen sinsi masumiyet cellatlarına rağmen yüreğinin derin mağarasına bir kere inebilmişse, koştuğu yolun mizacı bir önem taşımıyor, çevresindeki duvarların ham maddesi de… Yumuşak, içli bir ses, cılız da olsa sızıyor tel örgülerin arasından. İnsan inkâr ve ihmâl etse de sevmekle terbiye edilen yüreğin bir âhengi, hassasiyeti, rikkati var. Fıtratın emri böyle… Onu ne kadar ötelersek öteleyelim, gözyaşıyla yanmışsa bir kere, bize kendini hatırlatacak bir kudretle bekliyor orada, ısrarla duyamadığımızı ısrarla duyuracak gizli bir hazine gibi. Uzak da olsa bir sesi ardına takarak geliyor yüreğimiz bize. Ne demişti Mantıku't-Tayr’da Ferîdüddîn-i Attâr;

“Senin kalbin nice cevherlerle doludur; onu iste, onu ara, onu bul.” (s. 76)

Çevresinde hep bir ışık arayan insan, kendindeki ışığı bulunca çevresini aydınlatabilir. O zaman dünyalıların yasını görebilir, hiç değilse o sızılara bir buse kondurabilir. Hem o yaraların vakarı, asaleti, kudreti ve güzelliği yavaşlatır kendisini… İnsan, o zaman durup bir tefekkürde soluklanabilir.

Hafta içi İstanbul’dan bir ince insanın, çok değerli bir okur ablam olan Nermin Özdemir’in sevgili ciğerparesinin, kızının vefat ettiğini öğrendim. Kendilerine tekraren sabır ve başsağlığı dilemek isterim. Yolun dikenli tellerine bakarken, o yarayı görmek, küçük de olsa bir buse ile mukabele etmek için gecikmiştim. “İnsanlığı içli, içten, derinden, samimi ve sevimli yaşadı. Etrafındakileri öyle sevdi ve sahip çıktı ki kendisini de herkes sevdi. Şimdi biz vefatıyla derinden sarsılırken İnşaallah o cennet bahçelerinde seviniyordur.” diyerek bahsettiği evladının acısı içine sığmamış, küçük bir yağmur damlası gibi sayfama düşüvermişti. Mahcubiyetin verdiği tutuklukla kendisine ancak bir saat sonra mesaj gönderebildim. Ben ufak da olsa bir sitem beklerken o bana yanan bir yüreğin nasıl bir ışık hüzmesine dönüştüğünü gösterdi. Bir kez daha anladım ki birbirimizin sızılarına sarılmak, kalbimizi bulmak, kendimizi içimizin aynasında durdurmaktı.

Selam ile.