Yunanistan ile oynuyor muyuz?
Doğu Akdeniz’de komşumuz Yunanistan ile “Münhasır Ekonomik Bölge” konusunda anlaşamamaktan kaynaklı yaşadığımız gerginlik Fransa’nın, akabinde de Avrupa Birliği’nin konuya dâhil olması ile iyice “içinden çıkılmaz” bir hâl aldı.
Tehditler, üst perdeden yapılan açıklamalar havada uçuştu.
Kendisine karşılık bulan liderler, tonu biraz daha
yükselterek gerginliği tırmandırmaya devam ettirdi.
Yunanistan, kaybettiği savaşlara rağmen diplomasi
masasındaki kazanımlarıyla sınırlarını genişleten bir ülke…
Türkiye ise tarihinin
ve karakterinin vermiş olduğu
güç ile mücadele ederek kazanan bir ülke…
Son olaylar da bunu aynen teyit eder vaziyette.
Yayımlanan son Navtex’te
Türkiye, Ege’de; Çeşme’nin hemen
karşısındaki Sakız Adası’nın
silahlandırılmasını kınayarak adadaki durumun bir an önce uluslararası anlaşmalara uygun konuma getirilmesini istedi.
Bu açıklamayla birlikte, Meis adasıyla Doğu Akdeniz’de “Enosis”
(Birleşme) hayali kuran Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin “diplomatik hamle” bile denilemeyecek basit
ayak oyunlarına bir anda son vermesi tesadüf değil.
Türkiye’nin açıklamasının hemen ardından Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in diplomasi
için masayı göstermesi dikkatlice analiz edilmeli.
Türkiye, Yunanistan’ın adımlarını neye göre attığını çok iyi
biliyor.
Yunanistan, iç politikada çok ciddi sıkıntılar yaşıyor.
Yunan Parlamentosunda aklıselim milletvekilleri; “Fransa’nın peşine takılarak” Türkiye ile karşı karşıya gelmenin
Yunanistan için zarar verici olduğu dile getiriyorlar.
Miçotakis de aslında bunu çok iyi biliyor.
Miçotakis, Aleksis
Çipras döneminde Doğu Akdeniz’de Türkiye ile savaşa sokacak bir gerilim
diplomasisini eleştirirken bugün kendisi bizzat bu politikanın uygulayıcısı
konumuna geldi.
Koronavirüs pandemisi
ile yeterli şekilde mücadele edememenin ve pandeminin ekonomi üzerindeki
etkilerini azaltamamanın ortaya çıkardığı vatandaş tepkisini iç politikada
kullanışlı bir kriz “Türkiye Krizi” ile
örtmeyi çalışıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un
da durumu bundan pek farklı değil.
Hatta benzer durum neredeyse tüm AB ülkeleri için geçerli.
Avrupa halkları pandemi krizinin ve getirdiği sorunların
çözümünü bekledikleri yönetimlerin bunu yerine “üyelik müzakereleri” yapılan bir ülkeyi ötekileştirerek Birlik içinde “düşmana
karşı birleşin” politikasına sarılıyor.
Çok âciz bir durum…
Demokrasi kimsenin malı değil. Tüm insanlık artık demokrasiyi
keşfetti ve iliklerine kadar işletti.
Bunu çok iyi bilen Erdoğan her seferinde sandığı işaret
ediyor.
Ama sözde “medeniyetin
beşiği” olarak görülen yönetimler, demokratik işleyişi bozacak popülist
çarelere sarılıyorlar.
İnsanlar her şeyi görüyor. Anlıyor.
Macron, Türkiye’ye yönelik yüksek perdeden yaptığı şahin
açıklamaların kat be kat fazlasını iç politikada “sarı yelekliler“ tarafından görüyor.
Türkiye, ülkelerinin geleceğini dizayn etmek yerine pasif
durumda kalan AB yönetimlerinin bu basit siyasetini Avrupa halkalarının gördüğünü
biliyor. Zamanı gelince gerekenin yapılacağının da farkında.
Şu an asıl amaç; dost cephesi artırılamasa da düşman
cephesinin birleşmesini önlemek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; seçim dönemine giren ABD’de Trump’ın, seçilmek için hiçbir şeyi umursamadığını çok iyi biliyor.
Gerek Doğu Akdeniz’de gerek ise Ege’deki tüm anlaşmazlık
konularında haklıyız. Çözüm için diplomasi masasını; bu olmazsa uluslararası
yargıyı hedef olarak gösteren biziz.
Adımlar atılıyor. Çok yavaş ve kontrollü gidiliyor.
Oyun oynadığını düşünen Yunanistan’a daha büyük bir satranç
tahtasında oyun oynuyor.
Herkes şuradan bakmalı: Türkiye için öngörülen jeopolitik
risklerin hepsi şu an için Avrupa’nın hemen hemen tamamında da geçerli. Buna
rağmen finans kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu indirirken diğer ülkelerin
jeopolitik risklerini görmezden geliyorlar.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan, MİT Başkanı Hakan Fidan ve Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bölge dinamiklerinin Türkiye için ortaya koyduğu
fırsatları ve riskleri analiz ediyorlar.
İç politikada savaş tamtamlarını çalanların, bu ince politikaları
anlamasını beklemek çok naif bir
düşünce olur.
S400 hava savunma sistemlerine ihtiyaç olmadığı
düşüncesinden bu sistemlerin bir an önce aktif edilmesi noktasına evrilen
muhalefet, iktidarın en az 3 sene gerisinden geliyor.
Muhalefet tarafına 3 sene kazanacakları bir tüyo vereyim:
Türkiye yerli haberleşme sistemi ULAK, tek kişilik hava seyahat aracı CEZERİ, uydu projelerinin yanında uzaktan kontrollü Muharip Uçak ve bu uçakları taşıyacak Uçak Gemisini konuşuyor. Bilginiz
olsun.