Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2952.65
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

YUMOŞLANMIŞ DARBELER

Uzun süredir Ukrayna'da devam eden olaylar, nihayet Yanukoviç'in devrilmesi ile yeni bir aşamaya geçti. Hiç vakit kaybetmeden Rusya'nın Kırım'ı işgali ve Amerikan'ın açıktan Rusya'ya uyarıları, neredeyse soğuk savaşı hatırlatan bir tınının dünyada uyanmasına sebep oldu. Rusya şimdilik, bu işgali sürdürüceğine dair sinyaller verdi ve Kırım'ı işgalini Amerikan'ın ülke işgallerinde kullandığı sebeplere bağladı.

Ukrayna'da 2004-2005 yıllarındaki olaylarla birlikte konuşulan "Turuncu darbe" yeniden gündeme geldi. Bu olayların, nasıl bir hakimiyet savaşlarının ortasında bedenlendiğini en başta iyi görmek lazım. Fakat bundan daha önemlisi, dünyada farklı ülkelerde meydana gelen darbelerin aynı biçimde meydana geliyor oluşu, belki Türkiye'nin hala içinde bulunduğu serencamı anlamlandırmak açısından ciddi olarak aydınlatıcı olacaktır.

Öyle anlaşılıyor ki, modern ve postmodern darbeler, birlikte bir karma metot gibi kullanılabiliyor. Mümkünse önce postmodern tarz, değilse modern tarzda icra ediliyor. Mısır'daki darbe modern göstergelere sahip olmakla birlikte, halk hareketine büründürülmeye çalışılan görüntüler, derin postmodern tarzı hemen deşifre ediyor doğrusu. Küreselleşme aslında darbelerin de post/modern bir tarzda yapılmasını beraberinde getirdi. Peki bu darbelerin temel nitelikleri nedir?

Birincisi; küreselleşme her şeyden önce devletlerden bile daha fazla bütçesi olan ulusaşırı şirketlerin yeni Pazar arayışları ve hegemonya kurma taleplerinin hem sebeplerinden biri hem de sonucudur. Bu da çok parçalı ve farklı güç odakları ve dengelerinin olduğu içinde yaşadığımız dünyada, sürekli yeni ittifaklar ve hegemonya arayışlarını birlikte getiriyor. Önde gelen ulusaşırı sermaye, tam da bu sebeple periferide bulunan ülkelerde siyaseti dizayn etmeye çalışıyor ki, bizim "yumoşlanmış darbeler" dediğimiz postmodern darbelere destekler veriyor.

İkincisi, bu darbeler, tam da postmodern bir tarza uygun olarak darbe göstergelerinden uzak (açık el koymadan), halk hareketi doğallığında görüntü kazandırılarak yönetilmeye çalışılıyor. Bunun için, ülkelerin duruma göre farklı zaafiyetleri ve zayıf halkaları kullanılmakla birlikte, ekonomik zorluklar, yolsuzluklar en çok kullanılan iki öge olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü bunlar, halkın sokağa dökülebileceği iki hassas noktadır. Ülkeler aslında sonuçları itibarıyla çok sert olan bu darbelerde, küresel hegemonya alanlarının içinde yeniden dizayn edilmekte; borç verilerek, borçları yapılandırarak halkın "normalleşme"si sağlanmaktadır.

Uluslar arası ilişkilerde en sık kullanılan kavramlardan birisi reelpolitiktir. Tabii ki, devletler kendi ellerinin gücü kadar ve imkanlarını iyi kullanarak politikalar yapacaktır. Ancak reelpolitiğin, sürekli bir teslim oluş hali anlamında dondurulması, cendereyi gittikçe daraltıcı manipülatif kullanılışı, ülkelerin ancak "sürdürülebilir kölelik" pozisyonuna süreklilik kazandırır.

Türkiye'nin içinde bulunduğu durum da, tüm bunlarla yakından ilintilidir. Türkiye, hala yörüngesini bulmaya çalışan bir ülke olarak, geçmişten beri içinde bulunduğu cendereden çıkmak istediği zaman, buna dışarıdan müdahaleleri anlayabilmek lazımdır. Bu sıkıntıları Türkiye, her ne zaman kendisi olmak isterse çekecektir; çünkü hiçbir şey kolaylıkla elde edilmez. Bundan dolayı hükümetin sıkı durması, yolsuzlukların her halükarda üzerine gitmesi, kendisini yenilemesi önem taşımaktadır.

Not: Hafta sonu Trabzon'da sohbet ettiğimiz Milat Gazetesi okurlarına selamlarımı gönderiyorum. Kendileriyle TODA Düşünce Derneği'nde buluştuk ve kısa da olsa sohbet etme imkanı bulduk. Bu vesileyle TODA başkanı Mehmet bey olmak üzere tüm dostlara ve bu sohbette bizleri buluşturan Ömer Tutuş beye teşekkürlerimi arz ederim.