Yükü yüklenenler, yükünü tutanlar
Son birkaç yılda, sistematik
olarak AK Parti’nin ağzına kadar fırıldak, fırsatçılarla dolduğu, malı
götürdükleri, partinin dibine kadar yolsuzluğa battığı, hem derinden derine, hem açıktan açığa topluma yayılmaya
çalışılıyor.
Bu yolsuzluk tezviratının bir
“PR kampanyası”, bir “halka ilişkiler operasyonu”
olduğundan zerre kadar şüphe yok.
AK Parti’nin
bu linç girişimi karşısındaki –belli ki
bir politika olarak tercih edilen– umursamaz
tutumu, karşıdakileri daha da cesaretlendiriyor, yaygara ve şamatalarını
köpürtüyor.
Eskiler, “şüyuu, vukuundan beter” derlerdi. Dedikodu, gerçeğinden daha
yıkıcı oluyor.
Muhalefet “çamur at izi kalsın” taktiği güdüyor.
AK Parti’nin sütten çıkmış ak
kaşık olduğunu da bilemem, olmadığını da.
Ancak, AK Parti’nin propaganda edildiği gibi yolsuzluğa
battığı iddiasının açıkça manipülasyon
koktuğundan eminim.
AK Parti’nin, “yükünü yüklenmeye gelenler”le, “yükünü tutmaya gelenler”i çok iyi
ayırt etmek zorunluluğu vardır.
Şayet, varsalar; “Yükünü tutmaya gelenler” sadece
partiyi değil, bu toprakları vatan
yapan 1.000 yıllık emeği, 1.000 yıllık çileyi, heder ediyor, heba
ediyor, mahvediyorlar.
Toplumun genel yüzdesinde
olduğu kadar “yolsuz insan”ın AK Parti
içine de sızmış olması muhtemeldir. AK Parti, misyonu gereği, hiç bir zaman
sıfırlanamayan bu yüzsüzlerden yolunu ayırmaya mecburdur.
“Yolsuzluk şamatası”, politika tarihimizde kronik bir tarzdır.
Şimdilerde AK Parti için
şamata yapan kesimler, Menderes’in altın dolu uçakla kaçarken Eskişehir’de yakalandığı
adi yalanını yaymışlardı.
Demirel’in eşi hanımefendi
için en iğrenç pislikleri yapmışlardı.
Özal için ne kadar yaygaralar
koparmışlardı.
O yıllarda gazeteler, Özal’ın
yolsuzluklara göz yumduğu haberleri ile çalkalanırlardı. Aslı astarı çıkmadı.
Bu salvoların amacı, Özal’ı 28 Şubat
öncüsü çetelere yem etmekti. Nitekim yem
ettiler, katlettiler.
Muhataplarını yolsuzlukla suçlamak, bir CHP
klasiğidir.
Bu CHP klasiği; bir görme
özürlünün karşısındaki görme özürlü arkadaşına, “dolamaları çift çift mi yiyorsun” diye sorması, arkadaşının
tepkisi üzerine de “ben çift çift
yiyorum, sen de aynısını mı yapıyorsun, merak ettim” demesi gibidir.
CHP’li İsmail Cem, “Geri
Kalmışlığın Tarihi”nde CHP’nin tek parti dönemi yolsuzluklarını say say
bitiremez, “nepotizm” (yeğencilik,
yeğenleri işe alma) ve “aferizm” (iş
bilirlik) kavramlarının, CHP’nin tek
parti döneminde siyasetin gündemine
girdiğini söyler.
CHP ve CHP’nin temsil ettiği İttihat
Terakki çizgisi; Abdülhamit’e, Menderes’e, Demirel’e, Özal’a, sonunda da AK
Parti’ye hep “yolsuzluk çamuru atmak”la
yüklenmişlerdir. Yüzyıl geçse de taktik değişmemiştir.
Halbuki, bir muhalefet
partisinin, çamur atarak değil, programı ile halkın önüne çıkması, programını
halka beğendirerek iktidara gelmesi, ülkenin
en kritik sorunudur.
AK Parti’nin bu çamur atmalar
karşısında, acilen kendini şüphelerden arındırması, sonra da net, kararlı,
emin, meydan okuyucu bir tavır koyarak muhataplarını dağıtması, planlarını
bozması gereklidir.
Sade vatandaş gözüyle olay
böyle gözüküyor.
Politikanın nasıl
uygulanacağı konusunda bir birikimim olmadığı için AK Parti’nin “duymazdan gelme” yöntemi belki de
doğru bir yöntemdir, bunu da bilemiyorum.
Ancak, atı alan Üsküdar’ı
geçmeden, AK Parti’nin şöyle ya da böyle bu kampanyayı bertaraf etmesi gerekiyor.
CHP ve İP; AK Parti’yi bu yolsuzluk kurgusuyla fena halde
hırpalıyorlar.
20 yıl iktidar olmanın oluşturduğu
gayri memnun kitleyi tahrik ediyor, sanki yanlarına da çekiyorlar.
Yarın, AK Parti için çok geç
olabilir.
2.000’li yıllar öncesi hakkında
fikir ve bilgi sahibi olmayan yeni nesiller, şunları bilmeliler:
• CHP ve İP kadroları 90’ların
ikinci yarısında iktidar idiler.
• Yollar delik deşik, şehirler
teneke yığını, enflasyon %60-70 idi.
• Bunlar, Türkiye’ye, eksi
9,5 la, “O yılın, dünyada negatif büyüme
rekoru”nu kırdırdılar. Pandemi falan da yoktu. Düz yolda ülkeye takla
attırdılar.
• Ülkeyi yılda 9,5
küçültenler, Merve Kavakçı’yı Meclis’ten
kovmakla gururluydular. Bu, onlar için gerçek bir başarı öyküsü idi. Başörtüsünü hakaretlerle Meclis’ten atmak
en büyük zaferleriydi!
• Falih Rıfkı geleneğinden
geliyorlardı. Fikir babaları Falih Rıfkı da, Kuvayı Milliye Meclisi’nin gerici
olup, sarıklılarla, poturlularla dolu olmasından hayıflanmıştı.
• Bu şaşkınca da bir itiraftı: Milli Mücadeleyi sarıklılar
yapmıştı.
• 2.000’lerin arifesinde iktidar
olan CHP ve ortakları, Türkiye’nin 120 milyar dolarını buharlaştırmışlardı. Bu buhar, ABD ve diğer emperyalist ülkelere yağmur olarak yağmıştı.
• Kemal Derviş,
ABD tarafından Türkiye’ye göz-kulak olması için, “kayyım” olarak atanmıştı.
• Şimdilerde de, Kılıçdaroğlu
Kemal Bey, Biden’e göz kırpıyor, “kayyımın
olayım” diyor.
• Ecevit, “Oval Ofis”te Clinton’un önünde “el-pençe” durmuştu.
Ah, ah! ne mutlu
yıllardı(!)...
Medyaya ve paraya birlikte
hükmedenlere ABD’de “mogul” deniyordu.
Medya ve paraya aynı anda hükmeden Türkiye’nin
“mogul”larından Aydın Doğan, zamanın Başbakanını evinde pijama ile
karşılamıştı.
Siyasilerin bir kısmı
Öcalan’ı paketlemek için plan yaparken, diğer birileri bunu Öcalan’a
ispiyonluyordu.
PKK, Doğu ve Güney-Doğu’da
cirit atıyor, Doğu bölgelerinde şehirlerarası yolculuklar kâbus oluyor, HDP’nin askeri kanadı 34 askeri
otobüsten indirip kurşuna diziyordu.
Bir kısım çevreler, “kayyımlı günler”in hasretiyle
tutuşuyorlar.
İstiyor musunuz?