Dolar (USD)
34.76
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2949.00
BIST 100
9883.06
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yüksek Tefekkür (Çağrısı)

Akıl ve zihin, Rahman’ın insana verdiği en yüce nimet ve özelliktir. Düşünme özelliğiyle insan, varlık aleminde ‘en güzel bir şekilde’ yaratılmayı hak etmektedir. Aklın ve zihnin bir konu üzerinde yoğunlaşması tefekkürü getirir. Düşünme tarzı olarak tefekkür, bir husus üzerinde akıl, ruh ve kalbin, tüm yeti ve kabiliyetleriyle kendi sınırlarını zorlayarak ulaştığı birikim (müktesabât) olarak tarif edilebilir.

Tezekkür (hatırlama), taakkul (akletme), tefehhüm (anlama), tefakkuh (idrak etme, kavrama), teemmülü (derin düşünme) gibi türdeşleri tefekkürün önemini bir kat daha ortaya koymaktadır. Allah, insan, tabiat, âlem, tefekkürün başlıca temel konularıdır. Düşünen insan, ‘Zorunlu’ ve ‘mümkün’ tüm varlıklar üzerinde tefekkür eden ve konuşan bir canlıdır. Nihayetinde konuşmak da bir tür düşünmektir, akıl yürütmektir.

Kâinat üzerinde kapsamlı ve derin düşünceler, tefekkür hasılatı olarak mahsulünü verir. Âlemi var kılan Yaratan ve O’nun yarattığı masiva, eşşiz, mükemmel, denge ve düzenin estetiğini zihnimize taşımaktadır.

Tefekkürün daha ilerisi, kapsamlı, derin boyutu olan yüksek tefekkür; muhakeme, murakabe, şüphe, kaygı, merak gibi daha üst düşünce formlarının ortaya çıkmasına sebep olur. Ayakta dururken, otururken, yatarken, hatta sübjektif bir bilgi kaynağı olarak uyurken, dersler, nasihatler, ikazlar, öğütler, icatlar, fikirler, keşifler bir ‘ikram’ olarak zihin dünyasına düşer. Düşüncenin doğurması bir anlamda yüksek tefekkürün vücut bulması demektir.

Emir açıktır: Akıl et/yürüt, düşün, ibret al, teşhis ve takip et, nasiplen, üret ve sonuç çıkar. Böylece sorunları çöz, problemleri hal yoluna koy, sıkıntıları gider, tıkanan yolların önündeki engelleri kaldır, sürgülü kapalı aç, yeni zeminler bul, hastalığı tedavi et, işleri kolaylaştır; hâsılı insanlara ve en önemlisi kendine faydalı ol.

Yer ve gökler, düşünen mütefekkir için, büyük bir laboratuvar ve gözlem evidir. Kainattaki tüm değişimler ve devinimler, zihin ve aklın sınırlarını genişletir. Böylece Hz. İbrahim gibi, insanoğlu, âlemleri Bahşedenini/Yaratan’ını arar, bulur ve keşfeder. Aslında bu sevgidir, aşktır, bağlanmaktır; nihayetinde İsmail gibi kurban olmaktır.

Yağmurun/rahmetin yere düşmesi, yerkürenin tüm güzellikleri, kulun baş ve kalp gözlerini sonuna kadar açar, sonunda onu gönül gözünün sırlarına ulaştırır. Bu sadece bir sufî için düşünülemez, bir bilim insanı da aynı kapının ve aynı pencerenin müdavimidir, anlamasını bilirse…

Gece ile gündüzün oluşumları, yeryüzünün enine boyuna genişlemesi, dağların yerleşmesi, nehirlerin akması, biten, yetişen ve üreyen her canlının çiftler halinde varlık bulmasının müşahedesi, yüksek tefekkürün sonuçlarıdır.

Kur’ân’ın ifadesiyle hayatın kaynağı su ile yetişen ekinler, zeytinlikler, hurma ağaçları, üzüm bağları ve onlar gibi nice bilinen ve bilinmeyen yemişler, hakikat yolcusu mütefekkirin zihin dünyasının mevzularıdır. Yüksek tefekkür, tevhidi gösteren bir delil olarak vardır. Vâhid’le/Ehad’le, yüksek tefekkür fark edilir, bilinir ve anlaşılır. Hâsılı, deliller, işaretler, ayetler, tevhidin hakikatini anlatmaktadır.

Apaçık kanıtlar ve kitaplar, hikmet ve öğütlerle süslenmiş Kur’ân’ın hakikatleridir. Allah’ın kitabî, arazî ve semavî ayetleri, yüksek tefekkürü doğurtan ve dirilten muştulardır.

Yüksek tefekkür, var kılınan bütün âlemlerin sistem, denge ve düzenin mükemmelliğini; yani bir anlamda aşkın kozmik kitabı analitik olarak okur, tahlil eder ve çözümler.

Arının bal yapması için izlediği kâinat ayetleri, Hakk’ın varlığın delilleri olarak tezahür eder. Sistemli düşünen, diyor Kur’ân, kesin olan delili ve ibreti mutlaka görür. Yüksek tefekkür, sistemli ve analitik düşünmeye davet etmektedir.

Tefekkür, sistematik düşünen bir toplumun inşasına çağırmaktadır. Dersler ve ibretler dünyasının şifrelerini çözmek için, ilâhî davet, tüm zamanlar ve mekanlar için geçerliliğini koruyan kutsal bir çağrıyı nida etmektedir. Bunun içinde, sevgi ve merhametin varlığı ise, mutlak bir zorunluluktur. Zira ‘aşkın’ çağrı, mekanik bir yeryüzü sâkinliğini talep etmemektedir. Nihaî hedef, ruhun arınarak dinginliğe ulaşmasıdır. İşte o makam ve mertebede, Hakk’ın rızası, İlâhî rıza vardır.

Kenara çekilerek münzevi bir hal içinde düşünmek, Kutsal Çağrının şartlarındandır. Teker teker yapılan bu tefekkür, etkileyen ve körleştiren tüm önyargılardan kurtulmayı amaçlamaktadır. Hakikatte bu, samimi ve ciddi bir yüksek tefekkür çağrısıdır. Kapsamlı ve derin düşünmek, yaşam ve ölümün sırlarının büyük bir kısmını çözebilir. Hakk’ın izin verdiği ölçüde soruların cevapları verilir, yanıtı olmayan sorular çözüm için geleceğin gündemine terk edilir.

Soruların cevaplarının peşine düşen insan, yüksek tefekkür sayesinde, dersler ve ibretler ummanında arayışına devam eder. Nihayetinde yaptığı keşif, incilerini bulmaya güç yetirecek kabiliyet ve yeteneğe -ilahî bir hediye olarak- sahip olduğunu fark ettirir. Yani, kendisini bilir ve tanır. Gökler ve yer, lütuflar ve ikramlar dünyasının hazineleri olarak keşfedilmeyi beklemektedir. Ama dağlar, üzerine inen yerkürenin hazinleri olan kâinat Kitab’ını taşımaya talip olmadılar, kaçındılar.

Yüksek tefekkür sahibi erdemli insan, misallerin en güzelini el-Kitap’ta bulmaktadır. Yeter ki, en yüce iyiliği gerçekleştirecek kutsal gayenin şuurunda olsun.