Yuh artık!
Acayip günler yaşıyoruz. Bu acayiplikler Tanzimat’tan beri bu ülke insanını tüm değerleriyle birlikte aşağılamayı çağdaşlık addeden, bu millet ile ne genetik nede ruhen bir bağı olmayan ama pirincin içindeki beyaz taşlar gibi bizden görülen bir kesimden neşet ediyor.
Efendim nasıl olur da Avrupa Futbol Şampiyonasında milli futbolcularımız sahaya girerken dua ederlermiş, gol atınca işaret parmağını kaldırıp tekbir getirirlermiş. Bu gericilik ve cahillikmiş.
Yuh artık! Demek Türk Milli Takımında oynayan Müslüman bir futbolcunun işaret parmağını kaldırması, dua etmesi cahillik ve gericilik öyle mi? Neredeyse tüm Hristiyan topçular sahaya istavroz çıkararak girerken onlar çağdaş ve aydın demek ki! Efendim biz laikmişiz de bu tür davranışlar laikliğe aykırıymış. Laikliğin mucidi Fransızlar olmasına rağmen onların topçuları da istavroz çıkarırken kimse ağzını açıp da bunlar laikliğe aykırı hareket ediyor demiyor. Yahu kardeşim fert nasıl laik olacak, adam inandığı dinini yaşıyor ve işte sizin her fırsatta arkasına sığındığınız ifade özgürlüğüne hem de din ve vicdan özgürlüğüne binaen bu inancını da kimseden çekinmeden izhar ediyor. Ne var bunda!
Yine bir nikah memuru nikah sonrası dua edilmesini engellemeye yelteniyor. Neymiş orası resmi kurummuş. Alkış, şarkı türkü, sevinç naraları atmak serbest ama dua yasak! Pes doğrusu!
Bir hanımefendi selatin bir camiye girerken görevli “camiye girme adabı gereği tesettüre riayet ediniz” diye uyardı diye kıyameti koparıyor. Cami adabından yoksun bu kişi de Anayasa’nın arkasına sığınıyor ve bu zorunluluğun anayasanın kaçıncı maddesinde yazdığını soruyor. Aynı kişi bir kiliseye, bir havraya veya bir Budist tapınağına girse ve rahipler tarafından benzer uyarılar kendisine yapılsa o zaman da rezalet çıkarır mı? Hiç sanmıyorum, bu durumda inançlara saygılı olmak adına kuzu kuzu istenileni yapar, yapması da gerekir ayrıca. Zira mabetlerde o dinin kuralları geçer efendim.
Bizim laik ve ateist cenah nedense sadece İslam’dan ve onun gereklerinden rahatsızlar. Ezandan rahatsızlar ama çan sesi kaval gibi gelir bunlara… Sokaklarda neredeyse çırılçıplak dolaşanlardan, cinsel sapkınlık içinde olanlardan, Allah’a, peygambere, kutsal kitaplara sövenlerden asla rahatsız olmazlar. Bunları eleştirdiğinizde bir anda özgürlük düşmanı, müstebit, yobaz olursunuz. Zira herkesin inançlarını özgürce yaşayabileceğinden dem vururlar. Ama sizin inancınızı özgürce yaşama hakkınız yoktur onların dünyasında… Bu kadar yobazlığa da pes doğrusu!
Bir provokatör Müslümanların kutsal kitabına, mabedine saldırırken “ifade özgürlüğü var” diye hemen savunmaya geçen bu cenaha göre siz bu olayları protesto ederseniz irtica hortlar, mürteci olursunuz, laiklik elden gider.
Aylardır Filistin’de 50 bin Müslüman canından oldu. Bunu gündeme getirirseniz Arapçılıkla suçlanırsınız. Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Sakarya’da, Antep’te, Urfa’da, Adana’da, Dumlupınar’da sanki Araplarla savaştık. İzmir’de kimi düşmana döktük biz? Oysa bu cephelerde savaştığımız İngiliz’e, Fransız’a, İtalyan’a, Rus’a, Yunan’a bu cenahın asla bir düşmanlığı yoktur hatta celladına âşık olanlar gibi hayranlığı vardır. Bunu da anlamak çok zor.
Yine çıkmış birisi Müslüman bir ülkede Hz. Peygamber’e ve eşine hakaret ediyor. Hassasiyet sahibi Müslümanlar tepki gösterince suçlu oluyor. Nedenmiş öbür efendinin ifade özgürlüğü varmış. Adalet Bakanı “Peygamberimize hakaret ettirmeyiz” deyince de vay efendim nasıl olurmuş da laik cumhuriyetin bakanı “Peygamberimiz” dermiş. Zira Hz. Muhammed bu beylerin Peygamberi değilmiş. Aslında bunu açıktan söyleyemiyorlar ama bizler anlıyoruz. Ağızlarını, dillerini eğip bükmelerinden, yüzlerini buruşturmalarından, burun bükmelerinden anlıyoruz. Her ne kadar Agoplar Yakup, Aleksandrlar Ali, Josefler Yusuf, Salamonlar Süleyman, Moizler Tekin vs. olsa da…
Gelelim Hz. Aile’nin evlilik yaşı meselesine… İşin arka planı ve aslı kaç kere yazıldı ama temcit pilavı gibi sürekli ısıtmaya kararlı bu kesime karşı bizler de sürekli doğruları haykırmaya devam edeceğiz. İlk önce Dr. Duzy olarak bilinen Hollandalı müsteşrik Reinhart Pieter Anne Dozy tarafından 1880 yılında gündeme getirilen bu iftirayı Hristiyan araştırmacılar bile kabul etmedi ama bizim müsteşrikler mal bulmuş mağribi gibi sahip çıktılar. Mesela Hıristiyan din adamlarından Papaz Louis Ma’luf “El Müncid Fi’l Lügati’l ve’l Ulûmu” adlı Lügat’ında Hz. Aişe’nin 603’te doğduğunu, 623’te 18 yaşında iken evlendiğini ve 696’da vefat ettiğini belirtmektedir. Üstelik Yaşar Nuri Öztürk ve Soner Yalçın gibi isimler bile bu iftirayı reddeden açıklamalar yapıp, yazılar yazdığı halde her fırsatta konu yine gündeme getiriliyor.
Zamanın Arap geleneğine göre kız çocukları akıl-baliğ yaşlarına gelene kadar öldürülebilirdi. Ancak akıl-baliğ olduktan sonra öldürülemezlerdi. Bu yaşa gelen (ay hali gören) kızlar için bir tören düzenlenir ve ona bir gömlek giydirilirdi. Bu tören o kız için bu tarih miat alınırdı. Yani bugünkü gibi nüfus kaydı falan yoktu. Hz. Aişe’nin “evlendiğimde dokuz yaşındaydım” demesi ay hali gördükten sonraki dokuzuncu seneyi kapsar ki bu da dokuz ile on iki yaş aralığından sonraki yaşa tekabül eder. Yani evlendiğinde en az 18 yaşındadır demektir. Kaldı ki bu konuda birçok hadise ile mukayeseler yapılarak Hz. Aişe’nin 18 yaş veya daha yukarı bir yaşta evlendiğine dair birçok yazı vardır.
Bakalım önümüzdeki süreçte hangi hakaretlere uğrayacağız. Bekleyip göreceğiz.