Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2974.21
BIST 100
9993.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yüce değerler kaynağı: LEYLET-UL KADR

Ümmetin ufku zulüm bulutlarıyla kapkara kesilmişken… İçerdeki işbirlikçi münafıkların ihanetleri, dış düşmanın tahribat ve tahrifatını aratır olmuşken… İşgal, sömürü, katliam ve talanlar, ümmetin baharlarını kışlara çevirmişken… Yemen, Irak ve Suriye’deki katliam; Filistin, Mısır ve Libya’daki ihanetler yüreklerimizi dağlarken… Ümmet diyarında; kan, gözyaşı, feryat ve figan arzı sarıp arşı titretirken… Hepsinin üstüne bir de Corona belası tuz biber olmuşken; gelin manevi bir nefha ile birazcık olsun ferahlayalım. Dileyelim ki kadir gecesi, ümmetin yaralı gönüllerine merhem, kalplere manevi bir gıda olsun… Hem ümmete hem tüm insanlığa hayır ve bereketler getirsin…

Bazı zaman ve mekânların farklı kılması, Allah’ın (cc) kullarına lütfudur. Bilindiği üzere Allah (cc) bazı mekânları farklı kıldığı gibi, bazı zamanları da farklı kılmıştır. Bu farklılığı, gerek Kur'an gerekse sünnetin müjdelerinde görebiliriz. Örneğin: Kılınan bir namaz, yapılan herhangi hayırlı bir amel; Mekke’de / haremde yüz bin kat, Mescidi Nebevi’de bin, Mescidi Aksa’da beş yüz kat daha hayırlıdır. Aynı müjdeleri zaman olarak bazı gün ve gecelerde de görmekteyiz. Öyle ki, Kadir Gecesi Kur'an'ın bir sûresine isim olmuştur. İşte o sûre:

“Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadr Sûresi)

Bu surede kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğu vurgulanıyor. Bir ayı otuz gün kabul ettiğimizde, bu gecenin otuz bin kat değerlendiğini anlıyoruz. Peki, saat ve dakikaları sair gecelerle aynı olan kadir gecesi, bu değerini nereden almaktadır? Elbette bu gecede indirilmiş olan, Kur'an-ı Kerim’den.

Şimdi başımızı iki avucumuzun arasına alıp derinlemesine düşünelim… Mademki Kur’an indiği geceye otuz bin kat değer katıyorsa… Şu halde Kur'an’ı yaşayan bir şahıs, Kur'an’a sırtını dönen birinden otuz bin kat daha değerlidir. Kur'an’ın yaşandığı bir ev, aile, mahalle, köy, şehir, millet, devlet, Kur’an ’sız olanlardan otuz bin kat daha değerlidir. Hatta ikisinin kıyası mümkün değildir.

Cahiliyenin vahşi insanlarını, peygamberlerden sonra insanlığın en hayırlısı yapan, yani eşkıyaları evliya yapan işte bu Kur'an’dır. İnsanlığı şirk ve küfür karanlığından, İslam’ın aydınlığına çıkaran yine Kur'an’dır. İnsanlığın tağutların zulmünden kurtulup, İslam’ın adaletiyle buluşmaları da elbette yine Kur'an’la olmuştur.

Ancak elbette bu, onların Kur'an’ı sadece okumaları, evlerine süs eşyası misali asmaları veya çeyizlik eşya gibi değerlendirmeleriyle olamamıştır. Onların, Kur'an'ı Kerim’i ilahi bir anayasa, her ayetini de birer ilahi yasa olarak değerlendirip değerlendirmeleri sonucu olmuştur.

Bugün Müslümanların fert ve toplum olarak çoğunlukla Kur'an'ın huzur ikliminden uzak yaşadıklarını görüyoruz. Bütün sorun ve dertlerimizde başvurmamız gereken ilahi bir reçete, pusula misali yol gösteren, rotamızı belirleyen bir çözüm kitabı, bir hazineydi Kur'an. Ama ne yazık ki bizim asrımızda, gerek duyulmayan bir raf süsü, ya da Ramazandan Ramazana sevap için veya mezarlarda okunan bir ritüel nesnesi gibi algılanır oldu. Kâinattaki eşya, gelişen teknoloji ve ilerleyen ilim Kur'an'ın asırlar öncesi verdiği bilgilerle paralel yürürken, Kur'an'ın bizzat muhatabı olan insanoğlu ise hep ters istikamette yürüyor.

Sonuçta ise başıboş, toplumsal hayat içinde köleleşen insanlar yığını ortaya çıkıyor. Kişisel ve toplumsal nice sorunlar çözüm bekliyor. Ancak medet sadece beşeri doktrinlerden bekleniyor. Hak ile batılı, iyi ile kötüyü yüzyıllar önce çok net bir şekilde ayıran ve kıyamete kadar da ayırmaya devam edecek olan Kur'an; kimi münafıklar tarafından miadı dolmuş bir kitap olarak kitlelere telkin ediliyor. Ancak hemen belirtelim ki; Kur'an'ı indiren ve onu koruyacak olan yine Allah'tır. Eninde sonunda Kur'an-ı Kerim yeniden hâkimiyet tahtına oturacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmamalı.

Şu bir gerçektir ki, halen çektiğimiz bunca sıkıntıların baş sebebi Kur'an ile aramızdaki mesafe, perde ve duvarlardır. Eğer bu mesafe kapatılmaz, perdeler ve duvarlar aradan kalkmazsa bu sıkıntılar, daha uzun bir süre devam edecektir. Yaşadığımız sıkıntıların temel sebebi Kur'an'dan uzaklaştırılmamız, onu anlamaktan ve yaşamaktan alıkonmamızdır. Dolayısıyla bizi dünya izzetine ve ahiret saadetine taşıyacak köklü değişik de yine ve yeniden Kur'an'la barışıp onu hayatımıza hâkim kılmakla olacaktır.

Sözün sonu, M. Özcan Güneşdoğdu hoca efendinin şu ifadeleri olsun. “Kur’an bir dağa inerse, o dağ nûr dağı olur. O Kur’an bir şehre inerse, o şehir Mekke-i Mükerreme olur. O Kur’an bir aya inerse, o ay on iki aya sultan olur. O Kuran bir geceye inerse, o gece vallahi bir ömre bedel kadir gecesi olur. O Kur’an bir insana inerse, o insan Muhammed (sav) olur ve vallahi Mustafa olur. O Kur'an ve O Kur'an'ın içindekileriyle bir insan amel ederse; Kur’an’ın adamı olursa, Kur’an’ın kadını olursa, Kur’an’ın delikanlısı-genci olursa; Kur’an’ın ahlakıyla ahlâklanırsa, Kur’an’ın gösterdiği yolda bir hayat sürerse… Artık o adam nasıl bir adam, o kadın nasıl bir kadın, o delikanlı nasıl bir delikanlı, o kız nasıl bir kız olur. Varın bunun hesabını siz yapın.”

Kadir Gecesi’ni bu açıdan değerlendirmeyip, sadece; mevlit, dua, zikir, salavat vb. nafilelerle geçirirsek, kadir ve kıymetin değerini tanımamış oluruz. Başta kadir gecesinin, bu gecede inen Kur'an'ı azim-uş şanın, ilahi kelam kendisine inen, kâinatın efendisi Resulullah’ın (sav) bu Kur'an'ı sapasağlam günümüze taşıyan ashabı kiramın ve Kur'an'a emeği geçen ulema, tuleba ve davetçilerin kadrini yeterince kavramış olamayız. O halde gelin; evde inzivada odluğum şu günlerde, tüm bu değerleri yeniden derinlemesine bir tefekkürle düşünüp işin hakkını vermek için, gereğini yapalım.