Yozlaştırılan toplum ve ahlak
İnsan;
ne zaman, nasıl, hangi şartlarda en zayıf en aciz hale düşer?
Ya
vücuduna bir zarar gelip felç olmuştur, elini, ayağını, gövdesini kıpırdatamaz
hale gelmiş ve tam olarak bir başkasına muhtaç olmuştur. Ya da aklını kaybetmiş
ve ancak başka birinin rehberliğinde yaşamını sürdürmek zorunda kalmıştır.
İkisi de
acizliktir ancak ikincisi daha büyük acizliktir. Aynadan veya camdan bakınız.
Neredeyse insanların tamamı aynı şeyleri yapıyorlar. Çünkü…
Gücü
elinde tutanlar, dünyayı çekip çevirenler, kimin cebine ne kadar gireceğini
belirleyenlerce 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren değiştirilmiş serbest
piyasa anlayışı, devletin yeni tanımı, demokratikleşme söylemi ve ekonomik yeni
model vasıtasıyla yeni insan yaratıldı(!). Böylece daha çok para, daha çok güç
kazanacaklardı.
Bu yeni
insanı, yerellikten uzaklaştırıp küreselleştirdiler ve üretim-tüketim temelli
yeni düzende küresel bir aktör yapıldı. Yeni insanın küresel bir aktör olması
gayet doğaldı. Tercihler ve beğeniler, neredeyse zerre fark olmaksızın
aynılaşarak, tüketim canavarı homo economicusyaratıldı. Farklı davranışlar
barındıran çok kültürlülük yerine aynı şeyleri tüketen aynılaşmış kültürlü
insan…
Neticede
bugün, tıka basa doldurulmuş mideler, gardıroplar, buzdolaplar, kilerler ve
ondan daha fazla doldurulmuş endişelerle bedenimizi, ruhumuzu aklımızı,
sağlığımızı zorluyoruz.
Bundan daha vahim, bundan daha zor
nasıl bir tablo olabilir?
Ahlaklı, huzurlu ve mutlu olmayı
beceremeyen insandan daha aciz ne olabilir ki?
Yeni
düzende cazibesi arttırılmış, hemen albeni derecesinde kodlanmış ne ürün varsa
insan nefsine hoş gelen bir hale getirildi. Nefsin hayır diyebilme kapılarının
her biri kapatıldı.
Renkleri
muazzam boyutta çalıştılar. Hangi renk; gıdada ne anlama gelir, giyecekte ne
anlama gelir, binada ne anlama gelir, meslekte ne anlama gelir, davranışlarda
ne anlama gelir vesaire…
Renk
dışında sevilen sevilmeyen, duyguya (nefse) taşıyan, aklı körelten her ne varsa
çalışmışlar bulmuşlar.
Tek bir dertleri var: Ürün her ne ise
bu ürünü pazarlamak ve yeni insana mutlaka tükettirmek.
Böyle
bir durumdan habersiz olan insanlar, sanki kendi tercihleriymiş gibi gidip o ürünü kendilerine satın alır buldular. Böylece düzenin
çarkları işliyor, satıcı hedefine ulaşmış ve alıcı müthiş bir haz zevkine
varmış oluyor. Neticesi; yozlaştırılan topluma hoş geldiniz.
Dünyada
şu kadar insan yaşıyor, bir yılda şu kadarı alırsa şu kadar milyar ya da
trilyon dolar eder deyip planlarını gerçekleştiriyorlar.
Uzmanlardan
oluşmuş araştırma şirketleri ülkelerde milyonlarca dolar olarak çalışmalarını
tamamlayıp satıcıya rapor olarak sunuyorlar. Siz bunun adını; ister satıcı
alıcı, ister arz eden talep eden koyun, ister av ve avcı koyun, ister kurban ve
kurban sahibi koyun.
Ama bir
şeye çok dikkat edin… Üstünüze başınıza aldığınız kıyafetlerden, boğazınızdan
geçen hatta geçmeyen, bu nedenle de çöpe atılanlara bir bakın.. ev içindeki
dolaptan elektrikli eşyaya, elektronik eşyaya bir bakın..temizlik malzemesinden
makyaj malzemesine bir bakın.
Bakın bakalım kaç tanesi tam ve doğru
olarak tespit ettiğiniz ihtiyaçların karşılığıdır? Kaç tanesi nefsinizin sizi
tuzağa düşürdüğü üründür? Hangisini hangi ahlakın eseri olarak satın aldınız?
“Azim bir ahlak’a” inananlara ne oldu? Azim ahlak idealini niçin kaybettiniz?