Yorulan koltuğu bıraksın!
Sayın Cumhurbaşkanı “talimat” veriyor ama aşağıdakilerden “bazıları” yerine getirmiyor!..
Böyle diyenler çok.
Doğrusu, bize de öyle geliyor!..
Özellikle üst düzey bürokratlar, hatta üst düzey
parti yöneticileri, hatta orta düzey parti yöneticileri, Sayın
Cumhurbaşkanı’nın emirlerine “Başüstüne” çekseler de, ipe un seriyorlar.
Risk almak, göze batmak istemiyorlar.
x
Sayın Cumhurbaşkanı bir konuda “talimat” verir ama,
meselenin arkasını takip edebilir mi?
Dünyanın bütün meseleleriyle ilgilenmek
mecburiyetinde kalan , üstelik de Türkiye gibi belâlı bir coğrafyanın en belâlı
mevkiinde bulunan bir ülkeyi yöneten bir Lider, hangi birinin peşinden koşacak?
Kolay mı, en küçük birimlere kadar uğraşmak mecburiyetinde
kalmak?
Kolay mı, çoğu zaman yalnız kalmak?
Şimdi aklıma gelen:
Hayli zaman oluyor…
Küçük bir ilimizin “il başkanlığı” için aday olanlardan birinden dinlemiştim.
Telefondaki zat, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendisiyle
görüşmek istediğini söyleyince, “bizimki” şaşırmış.
Koskoca Cumhurbaşkanı, küçük bir ilde
“muhasebecilik” yapan birini niçin davet etsin?
Bu işler önemli işler; birebir ilgilenmeyince
hatalar oluyor.
Onun için de Sayın Cumhurbaşkanı, Parti Genel
Başkanlığı görevini de yürütürken, oradaki ayrıntılarla da ilgileniyor.
İşte, bahsini ettiğim bu küçük şehrin il başkan
adayını “bizzat” tanımak da o küçük ama önemli işlerden.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın huzuruna çıkan il başkan
adayı, yeminli mali müşavir- muhasebeci.
İlk sorusu “Kaç defterin var?” olmuş Sayın
Cumhurbaşkanı’nın.
Şöyle bir bakmış.
Kısa bir sohbetten sonra “tamam” demiş.
İl başkanı olamayan arkadaş, “Dünyanın yükü
omuzlarında, bunlarla da uğraşmak mecburiyetinde kalıyor Sayın Erdoğan! Benimle
de, diğer adaylarla da bizzat görüşüyor!” demişti o günlerde bana.
Zamanında arabalara cam filmi yasağı uygulamasını
“iptal” etmekten, motorlu taşıtlar vergisini fazla bulmasından dolayı o
günlerin bakanına “had bildirmeye” kadar ne varsa, üzerine yüklenmişti Sayın
Erdoğan’ın.
Durum şimdilerde de öyle.
Değişim gerçekleştirmek istiyor.
Bunu, kırmadan dökmeden, küstürmeden, “yakınlardaki
partilere” kaymalar olmadan gerçekleştirmeye çalışıyor.
Büyük nezaketle, “hukuka” dikkat ederek, her
kademedeki parti yöneticilerine “Yorulan
varsa bıraksın!”diyor..
Aynı şeyi yıllar evvel söylediğinde, “Görevden affımı isteyim de, Reisimin eli
rahatlasın!” diyen olmamıştı.
Bugün de…
Yerel seçim mağlubiyetinden bu yana geçen yaklaşık
altı aylık zaman diliminde de, “üst-orta” tabakadan bir kişi olsun “görevden
affını” istemedi!..
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Yorulan bıraksın!” davetine
icabet etmedi!..
Demek ki, hepsi pek zinde.
Mağlubiyette hisseleri yok!
Bu durumda, ne demiş oluyorlar?
Kayıpların sorumlusu olarak, kimi gösteriyorlar?
Nedir arkadaş bu koltuk merakı!
X
Bırakmak, kaybetmek değildir.
Yol açmaktır.
Yeni yeni imkânlara yelken açmaktır.
AK Parti seçmeninin yüzde 90’ı, sırf “Recep Tayyip Erdoğan”ın partisi olduğu
için” buraya oy vermeye devam ediyor.
Diğerlerinden kim ayrılırsa ayrılsın, eksikliği
hissedilmez bile.
Böyle yazdıkça, aklıma gelen geliyor işte.
Bir hatıra:
İki yıl kadar oluyor.
Karadeniz illerinden birinde Ak Parti’nin yerel
yöneticileriyle sohbet ediyorduk.
AK Parti’nin “ünlü” isimlerinden biri, şehre
gelmeden hayli vakit önce haber salarak, büyük bir meydanda halka hitap etmek
istediğini söylemiş.
İl yöneticileri, o “ünlü” isim konuşacak diye o
büyük meydanı dolduramayacaklarını, çevre illerden getirmekle dahi bu işin
olmayacağını bildiklerinden, küçük bir spor salonuna ikna etmişler kendisini.
Ne yazık ki o salon bile dolmamış.
O vakitler Sayın Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı
idi.
Sayın Erdoğan dışında, gösterilen meydanı
doldurabilecek tek isim oymuş.
Nitekim, öyle de olmuş.
Sayın Soylu gelince, meydan aşağı yukarı dolmuş.
Şimdilerde, onun da popülaritesi düşmüş gibi.
Yani…
O meydan, ancak Sayın Erdoğan giderse dolar.
X
Yazının başında “ipe
un sermelerden” bahsetmiştim.
Yani, Sayın Cumhurbaşkanı talimatı veriyor ama
bürokrasi, Ak Parti’nin üst ve orta
düzey yöneticileri ipe un seriyor.
İşte Sayın Cumhurbaşkanı “Yorulan bıraksın!” diyor.
“Çekin gidin!” demiyor ama rahatsızlığını belli
ediyor.
Lâfın tamamı herkese söylenmez.
Demek ki, elinin rahatlamasını istiyor.
Demek ki mesaj veriyor.
İnsan sadece görevdeyken değil, çekilirken de,
faydalı olabilir.
Birilerinin önünü açabilir, yeni atılımları
kolaylaştırabilir.
Bizim toplumda bu yok işte, olmuyor.
Bürokrasi kısmına gelince…
Orada da, koltukta oturan ve iş yapmayan çok.
İşte size bir misal:
Sayın Cumhurbaşkanı, ne genelgeler yayımladı, ne
konuşmalar yaptı ama, “bazı”
televizyonlardaki gayri ahlâki programların üzerine gidilmedi.
Aynen devam ediyorlar, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle, “Medya aracılığıyla milli ve manevi değerlerimizi yıpratmaya,
aile ve toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık veya örtülü
faaliyetleri”ne…
Zerre taviz
vermiyorlar.
Sayın
Cumhurbaşkanı’nın da şikayetçi olduğu yayınlarına, her gün bir yenisini
ekliyorlar.
Her gün de dozu arttırıyorlar
ama Sayın Cumhurbaşkanı'nın "Genelge" ile tâlimat verdikleri öyle,
oturmuş bakıyorlar!
Bunun sebebi ne olabilir?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Genelge ile talimat verdiği
Devlet organlarını yönetenler,
risk almak istemiyor herhalde.
Sebep başka ne olabilir ki?
Neyin hesabını yapıyorlar?
Eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel, “İktidarın değişeceğini anladığı an, trafik
polisinin bile tutumu değişir!” demiş bir rivayete göre.
Bürokrasi işin burasını mı hesaplıyor acaba?
Bürokratların çoğu “risk” almaz, “ince hesaplar”
yapar.
xxx
Beş altı sene kadar oluyor…
Bir dostum, “Mescit şimdilerde dolup taşmakta şükür.
İktidar değişsin, gelen giden sayısı onda bire düşer!” demişti.
Şimdilerde, resmi dairelerin altındaki mescitlere
gidenlerin oranında hayli azalma varmış!..
Durun hele:
CHP’nin yerel seçim galibiyeti hangi tarafa
yarayacak, orası hiç belli değil!..