Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Aralık 2022

Yorgun idealist ve aktivist sayıklamaları

Uzun boylu bir sonbahar geziniyor İstanbul'da. Sonsuzluğa heveskâr.

Bildiri dağıtır gibi saçtığı sarı, hatta kırmızı yapraklarda ne yazıyor diye bir baktım bugün:

"Bahar da olsa son. Son da olsa bahar."

Sonluluktan hiç korkmadık bu yüzden. Ayıp ettik. Ne özgüvendi ama…

Ayrılık ya da ölümde bile “Acımadı ki, acımadı ki…” deyip avlunun bir köşesinde içine ağlayan çocuklar gibi kaldık dünyada. Son dediğimiz şey sonsuzluğa tahliye idiyse neden üzülelimdi ki?

De mi?

Ölmedikçe yaşamaya bakalım.

Ruhsal ölümlerimiz; en çok toplumsal kederler, dünya neden hep kötüye gidiyorlar, neden olgunlaşamıyoruzlar, gelişmişlik sanılan yozlaşmışlıklara hayıflanmalarla her an gerçekleşip duruyorken aha bu bedeni, bu eti- kemiği, bu canı, bu posayı nereye koyacak, ne ile avutacağız ya?

Ölmedikçe, yaşamaya bakalım.

Mesela ne mi yapıyorum yaşamaya bakmak başlığı altında?

Onca saha çilesi, düşünmek, okumak, söyleşmek, yazmak çizmek dışında, her kış başlangıcında yaşam kırığı minik serçeler, zarif komşu güvercinler, misafir, gelgeç sığırcıklar, ehli keyif, cazgır papağanlar ve tabii ki martılar için geleneksel teras restoranı açıyorum. Karakuyruk ile Uksi adında iki pispas(kedi) güvenlik personelimizin gözetiminde yemek servislerimizi sunuyorum. Kuşlar ve kediler arasından akan bakışmalarda; açlık uçup geliyor, aç gözlülük ise kendini eğitiyor. Pispas Karakuyruk kuşlara abilik, Uksi ise ablalık yapıyor.

Bu onların doğalarını bozmak filan değil. Yahu epeydir betonarmeyiz, epeydir balkonuz kabul edelim. Çimento da doğamıza dahil artık. Kediler bile “mevcut şartlar” a göre parlatıyor tüylerini… Onlar da kuşlarla birlikte yaşamanın tek yolunun birbirlerini yemekten, tüketmekten geçmediğini öğrenmiş oluyorlar. “Ben bu sizin sakatatınızdan yapılmış mamayı yiyeyim, seni yemek yerine, sen de bana bir özgürlük şarkısı söyle. Kanatlarını sallayarak göğe karış, sonsuzluğa dahil ol… Seni tüketseydim bunların hiçbirini göremeyecektim diyebilmek bir pispas(kedi) için kolay bir mertebe olmasa gerek…

Hayvan doğmak var, bir de hayvan olmak hayvan kalmak var…

Tıpkı insan doğmakla insan olmak ve kalmak arasındaki fark gibi…

Evvelsi gün ne solcu ne solmayıcı, ya da solmuş bir solcu arkadaşımıza “Nasılsın?” diye sorduğumda acilen verdiği “Türkiye gibiyim” cevabına gülümseyişimi görseydiniz. Elbette o çok kötü olduğunu, berbat ötesi olduğunu kastetmiş idi. Nedense kimliğinin güzel yanlarını keşfedememiş, duruş bozukluğu yaşayanların pencereleri hep ve tek olumsuzluğa açılıyor. Kötüyüz, berbatız demeye bayılıyorlar. Yaşam tarzları şikâyet ve depresyon üzerine kuruludur. Sanırsınız kanepeye devrilmiş halde belli siyasi çalkantılar ve kırgınlıkları değişmez çocukluk travmaları gibi tekrar eder dururlar. Ha her şey güllük gülistanlıkmış gibi bencil konforlarını göstere göstere şükürcülük yaparak şımaranlar ayrı, apayrı bir dert. Neyse işte o “Türkiye gibiyim” deyince ben de hemen “E o zaman fena değilsiniz!” deyivermiş bulundum. Ve hemen ekledim. “Ama siz Tükiye’nin çok-çok-çok kötü bir dönem geçiriyor, hatta geç-ire-miyor olduğuna inandığınız için çok kötüyüm demek istiyor olabilirsiniz.” Yine ekledim. “Biz kamusal alanda bacaklarımız kırıldığında, eğitim, etkinlik, çalışma haklarımızdan engellendiğimizde, resmi zulümlerin ardı arkası bitmezken bile Türkiye için çok kötü demeyenlerdeniz.” Nerede nefes alma özgürlüğü, nerede hakaret etme özgürlüğü… Kıyaslarken bile gülünç diye eklesemiydim ki…

Ekonomimiz zorlanıyor, fakat bu zorlanmanın aç gözlü devlet değil, aç gözlü sermaye sahiplerinin marifeti olduğunu, halkın hırsızının yine piramidin tepesinden aşağıya kaykay yapan azınlığın azgınlık yapıyor olduğunu da fark ediyoruz.

Şu kişisel teras restoranda bile martılar gelirken güvercinler titreyerek havalanıyor. Hayvanlar arası adalet zor. Yoksa insan hiç müdahale etmese daha mı kolay tesis edilir, bilmiyorum.

Bir şey bilmiyorum. Bildiğim tek şey yaşamaya bakmalı… Ne zamana kadar? Ölünceye kadar.

Küçük ölçekte, sınırları belli alanda, şimdi’de, anda olmak, an yakalamaca, an enselemece oynamak güzel. Dünya artık kendini kurtarsın. Herkes bir zahmet kendinin mesihi oluversin. Kendi hayatının filozofu olsun. Başını ellerinin arasına almadan da düşünsün. Kimse kendinden başka mesih beklemesin. Kimse kendini daha fazla bekletmesin madem.