'YÖNETİCİLİKTE KİMLİĞİMİ BULUYORUM'
"Kimlik, en genel anlamda bireyin kendisini tanımlamak ve anlamlandırmak için benliğin çeşitli yönlerine bağlılık geliştirmesi" olarak tanımlanabilir. Benlik toplumsal bağlamda sosyal etkileşimler içinde ortaya çıktığından toplumu yansıttığı, toplum hakkında bilgi verdiği öne sürülür. Birey toplumda işgal ettiği her bir pozisyon ya da yol için kimlik oluşturmaktadır. Kimlikler bireyin bir rolün sahibi olarak ya da birey olarak oluşturduğu anlamlıdır. Öğretmen veya hekim olmanın birey için taşıdığı anlam kimliklerinin içeriğini meydana getirmektedir.
Sosyal kimlik, belirli bir gruba üyelik ve bu üyeliğe atfedilen anlam ve değerlerden oluşan benlik kavramının bir parçası olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşıma göre sosyal gruba üyelik kimlik yapılandırma sürecinde önemli bir etmendir. Kimliğin kazanılmasında psikososyal etkenlerin rolünden söz edilebilir. Bu etkenler kimlik kazanma aşamasında bir araya gelmeli ve bireye özgü bir kimlik oluşumuna katkıda bulunmalıdır. Bunun olmadığı durumlarda "kimlik karmaşası" ortaya çıkacaktır.
Futbol da ülkemizde sosyal gruplardan birisidir. Bu sayede kimlik arayışı olan ve kendisini tatmin eden sonra da kendisinden söz edilmesini isteyen insanlar vardır. Esasen futbolu biz bir spor dalı diye görmüyoruz. Futbol bir gösteri san'atı olarak nitelendirilebilir. Futbolun çocukların gelişimine bireylerin sağlığına bir etkisi, katkısı söz konusu değildir. Futbol problemlerin üstünü örtmek için çare olarak görülmektedir, toplumu uyutmak için başvurulacak ilaç diye değerlendirilmektedir.
Ama futbolun bu olumsuz yönlerine rağmen popülaritesinden bir şey kaybetmiyor. Kulüp başkanları ve yöneticileri her an ve her durumda medyaya boy gösteriyorlar. Programlarda sporun tekniğinden ve futbolun güzelliğinden söz edilmiyor. Daha çok yöneticilerin demeçleri ya da telefon konuşmaları gündem oluşturuyor. Doğrusunu söylemek gerekirse kamuoyu da bu beyanatı ve konuşmaları ilgiyle izliyor. Yapılan anketler veya araştırmalar "sert ve içerik yoksunu" konuşmaların ilgi uyandırdığını gösteriyor.
Galatasaray-Kızılyıldız maçı öncesi çıkan olaylardan bir Sırp taraftar hayatını yitirdi. Güvenliğin sağlamamasında nelerin etkisi vardır? Kan kaybı sonucu ölen Sırp taraftarın ailesine başsağlığı dileriz. Seyircilerin saygı duruşu sırasında yaptığı davranışı onaylamıyoruz. Ergin Ataman'ın açıklamalarını beğenmediğimizi belirtelim. Sportif bir etkinlikte çıkan bu üzücü açıklama ve ona sahip çıkmak mümkün değildir. Bu ölüm olayı maça gölge düşürmüştür.
Kulüp yöneticisini izliyoruz. Gazetelerde tam sayfa resmi ve demeci var. Demeç şöyle: "Yönetim olarak çok çalışıyoruz. Sabaha karşı 04.00'te yattım, 09.00'da kalktım. Uykusuzluktan ayakta duracak halim yok. Şimdi uyuyacağımı sanıyorlar. Takım yeniliyor, bunu hazmetmek mümkün değil. Şimdi sabaha kadar dolaşacağım, içim yanmıyor mu? Yanıyor. İki günde bir maç kaybedince hoca gönderilmez. Biz hocamın arkasındayız"
Bu sempatik yöneticiyi ayrıca televizyonda da takip ettik. Programdaki konuşmacılar kışkırtıcı ve ayrıntılı sorularla onu terletiyor. Belli ki bu sempatik ve alçakgönüllü idarecimiz ağzına geleni söylüyor, yazılı kağıda bakmadan konuşuyor. Konuşmasının içeriğine bakıyoruz ve yorum yapıyoruz: "Çok kesin konuşuyor ve suçlayıcı ifadeleri var. Rolünü çok ciddiye alıyor. Altından kalkamayacağı sözlerle kendini bağlıyor."
Temenni ederiz ki "futbolun tekniğinin, güzelliğinin" konuşulduğu günler gelsin.
Sonuç: "Yöneticiler ve söyledikleri çok konuşuluyorsa, o ülkede futbol -yok- kabul edilmiş" demektir.