Yol’un hakkını veren yazar: Osman Bayraktar
Yolculuklara yelken açmış, yüreğini bu yolculukların an’ları ile kuşatırken, mutlak yolculuğun bir eri olduğunu unutmamış Osman Bayraktar.
Yol Hakkı, “Yolda olmayı hep sevdim. Öyle çok özel, iyi tasarlanmış gezilere çıkmayı pek başaramadım ama ne zaman önüme seyahat gerektiren bir fırsat çıksa buna hiç hayır demedim.” diyerek başlar.
Yazarın ikinci kitabı olarak, Eşik Yayınları’ndan çıkan kitap gezi yazılarından müteşekkil. Yazarın değişik ülkelere yaptığı seyahatleri ve en son da hac izlenimlerinden oluşan gezi yazılarını okuyoruz.
“Bir kütüphane çok geniş olabilir; fakat eğer düzensiz ise küçük ama derli toplu bir kütüphane kadar kullanışlı değildir. Benzer şekilde bir insan da çok büyük bir bilgi yığınına sahip olabilir, fakat kendisine üzerinde düşünerek bu bilgiyi işlememişse, tekrar tekrar ve uzun uzadıya düşünülmüş çok daha küçük bir bilgi miktarından daha kıymetsizdir.” derken, gerçek bilgi sahibinin özelliklerinden bahseder Arthur Schopenhauer. Tam da bu manada, Osman Bayraktar, İzlek’ten sonra yayınlanan Yol Hakkı’yla, anlamlı yazı yürüyüşüne, bereket ve ihlası katarak, özlü ve manalı metinler sunar bizlere.
Finlandiya’ya çıktığı ilk seyahat yazısıyla yazar ilk hesaplaşmasını, kendi içsel sorgulamasını okuyucuyla paylaşır.
“ Batı’ya yönelmek başlı başına bir hesaplaşma duygusu uyandırıyor içimde. Masal şiirini okuyorum yeniden. Kaçıncı oğul olarak gidiyorum Batı’ya?”
Batı ülkelerinden bir ülkeye giderken; adeta “Bir karanlığın içine gider gibi…” Gidiyor.
Batılı insanın maharetleri dikkatini çekiyor yazarın. Birçok karmaşık, düzensiz, dağınık işleri ve ilişkileri büyük bir maharetle çözdüklerinden bahsediyor. İnsanı rahatsız edecek düzenlilikteki şehirlerin konuğu olduğu batı kentlerinde, insansız kaldırımları adımlıyor. İnsansız kentlerin yolcusu oluyor. “İçe kapalı ve çekingen bir toplum.” diye tanımladığı insansız şehirler, yine onların eşsiz maharetiyle, teknolojinin en son halini yaşarken, en az insan gücü kullanarak, sıfır nüfus artış hızını dengelemeye çalışıyorlar. “İnsanı ürküten şeyin karanlık ya da aydınlık değil, ıssızlık olduğunu fark ediyorum.” diyerek, bomboş sokakları adımlamanın şaşkınlığını yaşıyor.
Müslüman mezarlığını dolaşırken, yerin altındaki dindaşlarıyla ünsiyet kurarak yolculuğunun en anlamlı anlarını yaşıyor.
Yazar; “Fin güneşi insanı yakıyor, ama ısıtmıyor.” cümlesiyle bitirirken gezi yazısını, Batı’nın gerçek kimliğine bir göndermede bulunuyor sanki.
Malezya ve Singapur gezi yazılarından sonra İspanya yazısını okuyoruz.
Yazarın gözlemlediği, dolaştığı düzenli, temiz batı kentlerinde yaşadığı hep aynı his; ‘ıssızlık’. Görkemli yapıların içinde yaşayan insanların azlığı ve geniş caddelerin tenhalığıyla, çocuksuz sokakların yalnızlığı...
Sezai Karakoç’un ‘masal’ şiirinin klavuzluğunda geziyoruz İngiltere’yi.
Bir düşünür duyarlılığı ile sorgulamalar yapıyor yazar, aynı sorgulamalardan okuyucu da nasibini alıyor.
“Doğu bilgeliğini temsil eden yedinci oğul, temel bir gerçeğin farkına varmıştır; değişerek, onlara uyum sağlayarak Batı’yla baş etmek mümkün değildir.” Gurur sarhoşluğuyla her şeyi altettiğini sanan Batı karşısında 17. yy’dan itibaren, değişmeye başladığımıza vurgu yapan yazar British Museum’u gezerken onu en çok etkileyen şiiri terennüm ediyor:
“Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var
Karşınızdakini değiştirmek.”
Değişmeyen hakikate vurgu yapan yazarın son cümlesi oldukça manidar:
“Evet, biz değişmeden, kendimizi, ruhumuzu değiştirmeden Batı’ya varabildiğimiz gün Batı değişmiş olacaktır.”
‘Yol Çağırdığında’ diye adlandırılmış, Hac izlenimlerini okuyoruz. Beyaz günlerin konuğu olarak, gerçek bir yolcu ve mukaddes yolculuğun bir neferi olarak Rahman’ın misafiri olmanın şuurunu anlatır bize yazar.
“Hac yolculuğunda, hayatla ölüm birleşir bir bakıma” derken, en eski ev olan Kâbe’yi, say’ı, tavafı, zemzemi içsel serüvenler halinde, bazen de siyer tadında okuyucuyla paylaşır. Okuyucuyu, yaşanmışlığın samimi cümlelerine, yüreğe değen şuur saatlerinin engin sularına salar her bir anlatı metni...
Müstakil bir yazı konusu olabilecek derinlik ve duyarlılıkta yazılmış olan Hac izlenimleri, bilinçli, şuurlu, samimi bir yüreğin şahitliğinde yazılmış anlamlı metinler olarak bizde derin izler bırakıyor.
Yazı yürüyüşünü anlamlı bir yolculuk halinde sürdüren Osman Bayraktar, “Yol Hakkı” kitabıyla, gerçek bir yolcu olmanın şuurunu sonuna kadar yaşamış, bunu okuyucuyla bir mütefekkir duyarlılığıyla paylaşmıştır. Temennim; Osman Bayraktar’ın, bizi besleyecek, yürek coğrafyamızı anlamlı yolculuklara taşıyacak daha nice gezi yazıları yazmasıdır.
Selvigül Kandoğmuş Şahin