Yolculuk Aramgâha
- Mehmet Mekin Meçin Hocamıza;
Aramgâh!
Aşkların, sevdaların arkeolojik yurdu. Biz, aşk
seferinin yolcularıyız. Yolculuk çok yorgun, bitkin ve çileli geçiyor. Kim
bilir aşkın tarihi yazılsaydı, orada aşkın okumalarla karşılaşacaktık. Ama
kimse aşkın tarihini okumuyor. Leyla ile Mecnun’u, Hüsrev ile Şirin’i tanımıyor
kimse. Aşk yolculuğunda herkes kendini asıl kahraman ve aşkını milat olarak
tanımlıyor.
Aramgah!
Aşk yolculuğunun son durağı. Herkesin varacağı menzil,
istirahatgah… Aramgâhı İranlılar’a sorsanız size mezarlığı gösterirler. Daha
doğrusu mezarlıktaki bir mezarı. Mezarın gerçek adı olan “gor” u kolay kolay
söylemezler. Edebî alt yapısı düşük insanlar oraya “gor” derler. Bizdeki gibi verem hastalığı
demeyiz de “ince hastalık” deriz.
Aramgâh!
Türkçedeki “huzur evi” demek ki kelimelerin de bir
felsefesi var. Bir arka bahçesi var. Bizdeki huzur evi maalesef aramgâh değil
bir çilegâh… Çocuklarının, torunlarının yolunu gözleyen dedeler ve ninelerin
toplanma kampı. Yahya Kemal’in “Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde” dediği
yer değil burası.
Aramgâh!
Bir “Doğu Esintisi”…İranlıların ölümü bir durak olarak
gösterdiği metafor. İranlılar aslında bu metaforu Hinduyâne felsefesinden yani
Hint felsefesinden almışlar. Avesta’da
bu kültürel bu edebi tasavvur Yesna bölümünde geçiyor. Avesta külliyatının ilk
kitabının adıdır “Yesna” .
Zerdüştlüğün ahiret inancı ve aramgâh tasavvuru orada
çok canlı bir biçimde anlatılır.
Aramgâh!
Batı’da aradığı hazzı, tadı bulamayan ünlü düşünür
Cemil Meriç, en son “Işık Doğudan Gelir” adında bir kitap yazar. Kitabının bir
bölümünde şöyle der Cemil Meriç "Doğu
mabedleri ile mabedin inşasına bir taş daha getiriyorum. Bugün dünyanın bütün
ülkelerinde, güçlü mimarlar ve yiğit işçiler; bilerek veya bilmeyerek, aynı
mabedin inşasına çalışmaktadır." Meriç, Avesta’yı, Yesna’yı, Zerdüşt’ü
yakından tanıdıktan sonra bu kitabı kaleme alır. Aramgah orada da anlatılır.
Ama aramgâhın en beliğ anlatımı Fars
kaynaklarında, Hafız ve Sadi’nin
şiirlerinde anlatılır. Sahi, Cemil
Meriç’in Fars edebiyatını es geçip bir sonraki durağa (Hint Edebiyatı) atlamasının sebebi ne olabilirdi. Korkmuş
muydu acaba. Fars edebiyatının belağatı ve mübalağası içerisinde boğulma
tehlikesi mi sezdi. Oysa onun çok sevdiği Erasmus, deliliğe, cinnete methiye
adlı bir kitap yazarken bu minvalde onlarca söz söylemişken Hafız ile Sadi,
cinnete değil cennete övgüler yapmıştı.
Aramgâh!
Bu dünya çilesini bitirenler için aramgâh ideal bir
mekân. Selçuklu ve daha sonra Osmanlı bakiyesi coğrafyada aramgah bilinirdi.
Beyrut’tan Bosna’ya Üsküp’ten Kudüs’e aramgah kavramını bilmeyen yoktu.