Yolculuk
Telefonumda birikmiş olan resim ve videoları silerken “Korona-metre” adlı bir videoya takıldı gözlerim. Edirne KYK gençlerine “bu süreç size neyi fark ettirdi” diye sorulmuş, onlar da hayatlarında iz bırakan bu iki aylık boşluğun kendilerindeki manasını ifadeye çalışmışlar. Okuduğum cevaplar, zaman zaman twitterda sayfama düşen kimi genç paylaşımların karşısındaki hayret ve hayranlık hissini bir kez daha yaşatırken bana, gençlerdeki mizah ve ifade kabiliyetinin bir davaya dönüşemeden kuru bir gündem kavgası uğruna nasıl eridiğini düşündürdü.
Onların süreci yorumlayan ve “anladım ki…” ile başlayan cümleleri arasında en çok dikkatimi çekenlerden biri “iç dünyamda dış dünyamdan çok gezecek yer varmış.” iletisi oldu. Belki de bir çırpıda dile getirilivermiş bu rahat ve samimi söylemde gizlenen o devâsa mana, iç âlemimizde derin bir yerlere dokunacak güçte. Bizleri içimizde bekleyen dağlara, koylara, nehir kenarlarına, saklı mağaralara davet eden bir özelliğe sahip... Allah, kuluna kendi özünde muazzam bir yaratım yeteneği bahşetmiş. Muhyiddin i İbn Arabi, insanoğlunun Allah’a olan yolculuğunda an an bir terakki halinde bulunduğunu fakat zaman aralıklarından ötürü birbirinin çok benzeri olan bu gelişimin kişi tarafından fark edilmediğini ve bu kalbî kıvamın Hakk’ın farklı esmalarını taşıyan her kulda değişkenlik gösterip başka başka tecelli ettiğini anlatır. (Füsûsu’l Hikem/Şuayb Kelimesindeki Kalp Hikmeti) İbn Arabi’nin dikkat çektiği bir husus da güzel bir ilmin, gayreti neticesinde kula verileceği ve bunun kalpteki perdeleri kaldıracağı yönündedir.
Öyle ise insan kendinde olanı bir üst merhaleye taşımak için nasıl bir çaba içerisinde olmalı?
Geçtiğimiz dönem derslerine girdiğim, kitapları kadar fikir ve mânâ dünyasından da istifade ettiğim İbrahim Tüzer hocam yakın zaman önce N. Kaan Fakılı ile “boşluk, boşunalık ve edebiyat” konulu canlı bir sohbet gerçekleştirdi. Anlam, arayış, sanat eseri, dil, bilinç geliştirme ve insanın kendi gerçekliği gibi önemli meseleler üzerinde yoğunlaşan bu bir saatlik konuşmada Tüzer, “arzuları ve korkularıyla tahrik edilerek boşluğun tahakkümü altına giren 21.y.y. insanının kendi sesinin peşinden koşma zorunluluğuna” dikkat çekti: “İnsan, kendi içindeki sesi ortaya koyabilmek için gayret göstermeli.” Kutsal metinlerin, hikmetin, irfan geleneğinin, tasavvufun, hülâsa tüm kadim öğretilerin “nereden, nerede, nereye” üçlemesine cevap aradığını fakat bu üçlü öğrenme biçiminin yaşadığımız çağda âna uyarlandığını, “nereden” olduğunun ortadan kaldırılarak, “nereye” gittiğinin dışarı alındığını ve insanın yalnızca “şimdi” ile baş başa bırakıldığını ifade etti. Heidegger’in “modern dünyanın insanı hayretten hayrete sürüklediği” söylemi üzerinde durarak insanın, neyin üzerine hayret ettiği ile ilgili bir bilinç geliştirmezse alıklaşacağına dikkat çekti. Ferdin anlam arayışında “düşünme” nin önemini merkeze alarak “düş/ün/ce”nin kök ve esası üzerinde durdu; “Düşünmek düşünce ile başlar, kendi içine düş ki yeni düşler göresin.” İbrahim Tüzer, 21.y.y.’da parçalanan insanın bütünlüklü yapıyı sanat eseri ile sağlayabileceğine, bir şiirle, bir romanla, hikâye ile, estetik değeri yüksek olan bir metinle kurduğu ilişkiyi–sadece evde kaldığı sürece değil- hayatın tamamına yayması gerektiğine, bilgelik ya da farkındalığın kıvam gerektirdiğine ve insanın “yaşadığımız hayat kendimizin mi” sorusu ile muhatap olmasının lüzumuna vurgu yaptı. Gündelik kazanımlarla ve içi boşaltılmış kavramlarla uğraşan insanın aklında bir “fikir” yoksa bir müddet sonra “küfür” etmeye başlayacağını dile getirdi. Sohbetin küfür ve fikir arasında seyreden bu önemli parçası, içine düştüğümüz girdabın da bir hülasasıydı.
Bu hasbihâl ortamında bulunduktan sonra, bir keşif serüveninin ortasına bırakılan bireyin kapıları açarak içeri bakması, hiç değilse kapılara yakın yerlerde dolanması gerektiğini bir kez daha düşündüm. O zaman madde planında sese, söze, ifadeye bürünen o kapıların, insanın kendi içinde bir mana derinliğine dönüşeceği ve onu O’na olduğu kadar hayatın yüksek taraflarına yakınlaştırmak için bir basamak olabileceği daha iyi anlaşılır.
Selam ile.