Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2965.36
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Aralık 2021

​Yol ve Ruh

Her yol bir hayal ile başlar. Hayalin içinden yine bilinmeyen bir hayale akar yollar. Yollar uzun, yollar sonsuz bir çizgi, yollar umut aşılar kalplere.

Her yol, gizli bir elin değmesi gibi alır götürür diyar diyar. Aslında çok da planlı seyahatten kaçarım, akışına, gidişine bırakırım ruhumu. Ruha mekân gerek de değil. Ruhun kendi mecrası vardır, bir kalıba sokmadan, bir çerçeve çizmeden ruhu keyfince bırakmak gerek yollara. Yollar çağırır ruhu veya ruh bulur kendi yolunu. Yol, sanki bir kader çizgisidir. Yol, hem irademizle hem de irademiz dışında açılır. İrademizin çizdiği yolda an olur ruhumuz sıkılır. Biz buna can sıkıntısı da deriz. Canımız, ruhumuz genişlik ister. Ruhun aradığı nedir? Ruh, ne ister, nasıl bir yol ve yoldaş ister? Bazen de yolumuzda işaretlere bakarak ilerleriz. Ancak işaretler zaman zaman içimizden geldiği gibi hareket edemediğimiz için rahat ettirmez bizi.

Hayat yolu, bir ömür yolu... İşte bu ömür yolunda ruhumuz sürekli yeni yollar arar, nefes alacağı yeni kapılardan geçmek, yeni pencereler ister. Hâlimiz, ruhumuzun aksettiği bir fotoğraftır. Hâl dilimiz de böyledir. Ruhumuzun inişli çıkışlı, kıvrımlı, dar veya geniş yollardan geçtiği nice yolda aradığı bir şey vardır: Ruh eşi. Evet, ruhumuz kendi eşini arar. Mutsuz insanlar fotoğrafıyla doldu dünyamız. Yüzünden hüzün akan, yüzünden dram okunan, hikâyesi hep yarım, hep yaralı insanlar...

Yola çıkmak, kader birlikteliğidir. Yola çıkmak kalplerin aynı anda aynı hislerle atmasıdır. Geceyi birlikte atlatmak, karanlığı aydınlığa çevirmek, güneşin doğuşunu birlikte karşılamak... Belki de yolun kendisi kaderimizdir. Biz mi çizdik bu yolu yoksa çizilen bir yoldan mı ilerliyoruz? Yolda bizi bekleyen nedir, kimle çıkacağız yola, yolun sonu nereye çıkar? Sanırım bu soruların hiçbirine cevap aramadan sadece yürümek lazım. Yol varsa yürümek, hâlinizden anlayan varsa yola revan olmak kadar mutluluk verici ne var ki? İçimizden geldiğince, sorgusuz, korkusuz ve kaygısızca yolculuk yapmak.

Her varlığın bir yolu ve yolculuğu vardır. Tohumun yolculuğu meyvede sona erer. Aslında meyvede de bitmez, o meyvenin de yolculuğu tohuma dâhildir. Şimdi şunu sormak lazım: Bir ruhun yolculuğu ne kadar o ruha aittir? Ruhun temas ettiği diğer ruhların yolculuğu gelir aynı yolda birleşir. Bu sefer de birleşen yolları çizen kimdir, deriz. Evet, kimdir ruhları aynı yolda birleştiren? Kader ve kaza. Düğüm burada. Yol, ruhumuz yürüdükçe uzayan, ömrümüz oldukça süren umuttur. Düğümü çözmek çok müşkül. Ruhumuzu bu sarmaldan çıkarıp, kendisini arayan ruh eşiyle buluşturup evrenin sınırsız ve sonsuz enerjisine bırakmak lazım. İnkişaf dediğimiz aşama böyle bir şey olsa gerek. Ruhun inkişafını sağladıkça evrenden hissemize düşen mutluluk payı artacaktır. Krizler bizi sarmala hapsediyor. Çıkamıyoruz, bunalım başlıyor. Bu, çağımızın hastalığı değil midir? Çağın zor şartlarından sıyrılıp, kendi âlemimizi kurup orada bir yolculuğa başlamak. Evliya Çelebi’nin seyahatleri bu bağlamda kendisinin bir duasıyla başlıyordu. Ruha şifadır da yolculuk.

Ahmet Telli’nin dizelerinde bulur ruhumuz kendini:

“Biraz da serüvendi yaşamak

Belki yatkındı büyük yolculuklara

Ki serüvenler daima büyük aşklar

Ve büyük yolculuklarla başlar”

Büyük yolculuklar belki cesaret ister. Kim bilir hayat cesur insanlar istiyor belki de. Zifiri karanlıkta göz görmez, gönül görür. Gönül gözüyle göre göre yola çıkmak. Gönülden, içten ve sonsuz hiçliğe... Akıp gitmek davet beklemeden, yol meçhul olsa da ruh durmaz yerinde. Çünkü ruh kavuşmak ister. Ne diyordu, Melih Cevdet Anday:

“Meğer ne tuhaf şeymiş kavuşmak!”

Evet, yol varsa bir gün, bir yerde, bir vakit ansızın bulur ruhumuz kendi eşini. Cennet orasıdır belki de. Gözüm şimdi bir cenneti görür gibi. Ruhum kanatlanıp uçuyor. Nazım’ın dediği gibi diyerek ruhumu, bırakıyorum ruhumun dizlerine :

“Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

gölgem gibi demiyorum

çünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta da

Ellerim ayaklarım gibi de değil

uykudayken yitirirsin elini ayağını

ben hasreti uykuda da yitirmiyordum.”