Yol arkadaşlarım-3
Mehmet Akif Ersoy
Ruhumun derinliklerinde şahlanmış bir milletin ayak seslerini
duyuyorum. Dalgalanan şanlı bayrağımızla birlikte içimde yankılanan marşımızın
görkemli dizeleri bir harp düzeni almış gibi kararan ufuklarımı aydınlatıyor.
Bir Mehmet Akif var gücünü milletinden, bayrağından ve vatanımızın her karış
toprağından alan. Vatan şairi, Kuran şairi ve milli şair Mehmet Akif var savaş
meydanında, cami kürsüsünde, Necid Çölleri’nde.
Bir dava adamı tanımlaması yapılacaksa, hayatının her anıyla
bu sıfatı hak eden bir Mehmet Akif var benim hayalimde. Konu vatan olduğunda
evini, eşini, evlatlarını terk ederek yollara düşen bir dava eri canlanıyor
gözümde. Ömrü boyunca gerçek bir vatanseverin nasıl olması gerektiğini bizlere
yaşantısıyla anlatan bir mümin şair canlanıyor gözlerimde Mehmet Akif’in adı
anıldığı her an.
Ahlak abidesidir, insanî değerlerin bir kişide ete kemiğe
bürünmesinin adıdır Mehmet Akif. Erdemlidir, söz verdiğinde her şeye rağmen o
sözü yerine getirmek için bütün şartları zorlayan derviş yürekli bir şairdir o.
Ali Ural
Ali Ural; şiir, deneme, öykü, inceleme yazan bir edebiyat
adamı. Birikimlerini her fırsatta gençlere aktaran ve kendini öğretmeye adamış
bir gönüllü öğretici. Karabatak dergisinin sayfalarını gençlere sonuna kadar
açması bunun en büyük kanıtı.
Posta kutusundan en içli nağmeleri gönderen bir söz erbabı
olarak; yaşıyor, yazıyor, üretiyor.
Hem Karabatak dergisiyle hem de atölye çalışmaları ile eli
kalem tutan gençlere ışık olmaya devam ediyor. Böylelikle en büyük yatırımını
gençlere yapmış oluyor. Edebiyatımızın geleceğine dair umut dolu cümleler kurmak
için Ali Ural’ın yaktığı meşaleye baksak yeter. Ondan yayılan şule, bize
esenlikler sunmaya devam ediyor.
Virginia Woolf
Kendine ait bir odası var onun. Yalnız, çokça kurgularla
bezeli, kasveti kaderinde gizli.
Okuduğunuz yazarın hayatını da biliyorsanız satır aralarında
yazarın siluetini görmek istersiniz. Bir cümlenin kıyısından dünyayı temaşa
eylerken ya da bir paragrafın kıyısında köşesinde yazar sizi karşılasın diye
beklersiniz. Çoğu kez de olur bu. Yazar bir şekilde çıkar karşınıza. Bazen bir
ses olarak bazen de gölge halinde süzülür yanı başınıza.
Virginia Woolf okurken yazarla aranızda görünmez bir perde
vardır. Sakin sakin ilerlersiniz cümleler arasından. Sanki parmak uçlarında
gezersiniz bir şehri. Hafif karanlık bir sokak, sessiz akan bir nehir, bir
kadının uçuşan etekleri ve cümlelerin o ışıldayan serinliği.
Woolf, kasvetler şehrinin endamı kendinde saklı keskin sesi. Bir
nehre kapılıp giden cümleler ve avcumuzda bir yığın çakıl taşı.
Anton Çehov
Anton Çehov, Rus Edebiyatı’nın en önemli yazarlarından.
Mesleği doktorluk. İnsanlarla iç içe olan, toplumun her tabakasından
tanıdıkları olan Çehov’un adıyla anılan bir öykü tarzını ortaya koyması ve
öykülerinde kişi ve olay örgüsünün geniş bir yelpazeye yayılması onun çok
önemli eserler ortaya koymasını sağlamıştır.
Çehov’da memurlar her zaman ve her an karşımıza çıkacak bir
zümredir. Bazen başkahraman olarak bazen yoldan geçen bir figür olarak memurlar
varlıklarını hissettirirler Çehov’da. Neredeyse her hikâyesinde bir memur
belirir köşeden. Konuya dahil olmasa da Çehov bir memuru alıp eserinin içinden
geçirir.
Çehov okudukça; aklımda 657 sayısının yankıları, içimde yeni
öykülere yelken açmanın tarifsiz sefer hazırlıkları…
Hasan Sağındık
Hasan Sağındık konserine ilk defa Sivas’ta 1994 yılında
gitmiştim. Üniversite öğrencisi idim. Evimden uzaktaydım. Kendime sığınak
olarak dostları ve ezgileri seçmiştim. Arif Nazım’dan şiirler, Müslüm Gürses’in
acılı şarkıları ve Hasan Sağındık’ın üç kaseti vardı yanıbaşımda.
Kimseyle karşılaştırılmayacak kadar, kimsenin yerine
konmayacak kadar özgün bir kişiliğe ve sanata sahiptir Hasan Sağındık. Müzik
dünyasına armağan ettiği Yusuf Yüzlüler kaseti ile öyle bir başlangıç yapmıştı
ki bugün bile o günleri hatırlayanların zihinlerinde dipdiridir eserleri.
Yeşil pop, özgün müzik ya da farklı bir adlandırmaya
sığmayacak bir müziğin sahibidir Hasan Sağındık. Gönlünde yatan; “Asya Sentez”
adını verdiği müziği yapmaktı. Büyük bir coğrafyayı içine alan uçsuz bucaksız
bir sesin sahibi olarak evrensel bir tınıyla tüm mazlumların sesi olacak bir
müzik yapmaktı hayali. Yaptı da. Ortaasya’nın bozkırlarının sesi de var onun
müziğinde, Anadolu’nun bereketi de Afrika’nın esareti de.
Her gün biraz daha yozlaşan müzik dünyasında, paltosuna sımsıkı
sarılarak karanlık sokaklarda yürüyen Zindan Şehirler’in Yusuf Yüzlü abisine
hem müzik dünyamızın hem de fikir dünyamızın ihtiyacı var. Çünkü günümüzde ne
müzik ne de fikir kaldı gelip de içimize dokunabilecek.
Adem Turan
“Kekik kokulu ölümlere gidiyorum ben, artık kuşlarını uçur”
diyeli Adem Turan, otuz yıla yaklaşmış. Şiirde çeyrek asrı çoktan geride
bırakmış yani şair. Neredeyse hiç ara vermeden şiirleriyle; dergilerde,
kitaplarında yüksek sesli bir şiiri seslendiren Adem Turan, şiiriyle bizlere
iyi niyetler sunmaya devam ediyor.
Adem Turan; şiirleriyle, hayata karşı duruşuyla kendine özgü
bir şair. Dostlarını nasıl ki sımsıkı kucaklıyor, şiirleri de yüreklere aynı
samimiyeti sunuyor. Ömür dediğimiz uzun soluklu koşuda her şey iyi olsun diye
dizeler kuruyor yaşadığımız her şeyin tam da ortasından.
Heyecanını hiç yitirmeden yaşıyor Adem Turan. Sevgisi, öfkesi
hep üst perdeden. Sıradan olandan uzak, ne yapıyorsa aynı içtenlikle kuşanıyor
kelimelerden zırhını. Ömür dediğimiz çizgide sıkı bir duruşu arzuladığından
şair, devamsızlığa tahammülü yok. Sözünü, şiirini, direnişini, zalime karşı
tavrını yükselen bir imanla savunan dostlar görmek istiyor etrafında.
Çünkü dost canlısı bir ağabey o.