Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2461.11
BIST 100
9889.04
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Ağustos 2020

​Yol arkadaşlarım (1)

Yol arkadaşlarım başlığı altında bana arkadaşlık eden yazarları, şairleri, kitapları, dergileri, şehirleri köşeme konuk edeceğim.

Sait Faik Abasıyanık

Hikâyemizin modern yüzünün ilk temsilcisi. Lise yıllarında yazmaya başlamış, daha sonra bu türü hayatının merkezine alarak hikâyelerinin yaşayan en önemli kahramanı olmuştur. Kahramanı kendisi olan bir yazar. Aklında deniz, hayallerinde balıkçı kasabaları var. Yaşamak için yazan, yazmak için yaşayan bir yalnız adam.

M. Akif İnan

Öğretmen, dava adamı, gönül insanı, Kudüs yürekli bir mütefekkir. Aslında bu liste uzayabilir. Hangi güzel sıfatı sıralarsak sıralayalım M. Akif İnan’ı anlatmak için yerli yerinde bir tanımlama olacaktır. Hayatı dopdolu yaşayan, zor zamanda konuşan, koşmanın durmaktan hayırlı olduğunu söyleyerek elini taşın altına koymaktan çekinmeyen bir yeniçağ dervişidir o.

Cihan Aktaş

Olaylara farklı bir bakış açısı, gözünü budaktan sakınmayan cümleler, mazlumlara kol kanat geren cesur bir duruş ve hayata vurgu yapan esaslı bir dokunuş. 80’li, 90’lı, 2000’li kuşağın en canlı şahidi. Şahitliğini yazdıklarına da yansıtarak durduğu yeri her dönem pekiştirmiş sesinin sahibi bir yazar.

Cengiz Aytmatov

Eserlerini okurken kendimi bir destanın parçası olarak hissetmem, olayları bir geçmiş zaman coşkusu ve havası içinde yaşıyor olmam yazarın gençliğinde destanları sürekli okumuş olmasından ve onların etkisinde kalmış olmasından kaynaklanmakta. Bugün artık sadece Kırgız Edebiyatı’nın ya da Rus Edebiyatı’nın değil dünya edebiyatının çok önemli bir yazarı. Destanlardan aldığı kuvvetle eserler yazmış ama kendi üslubunu öyle ustalıklı vücuda getirmiştir ki her yazdığı, özgünlük anlamında kendisinin aynası olmuştur.

Kemalettin Tuğcu

Kırık dökük sokaklar, tozlu yollar, hüzünlü bakan gözler, ağaçların yapraklarını savuran hafif bir rüzgâr, acının bütün renklerini duvarlarına işlemiş boynu bükük evler ve şehirlerin can yakan karanlığı. Acının ete kemiğe büründüğü en güzel hikâyelerin yazarı, yazdığı yüzlerce hikâye kitabı ile bu toprakların en çok da acılarla yoğrulduğunu bizlere öğreten söz ve gönül ustası.

Arif Nihat Asya

Sert görünümlü, sözünü esirgemeyen bir tavrı olsa da sevdasını dizelere dökeceği zaman yüreği en munis halini alır ve boynunu büker, teslimiyet makamına bürünür. Gittiği kapıdan boş dönmeyen bir mürit hali onun hücrelerine kadar işlemiş bir yürek halidir. Çünkü o sevgiyi yüreğinde hissederek yaşamış bir gönül erbabıdır.

“Bayrak şairi” olarak anılmak herhalde bir şair için tarifi imkânsız bir mutluluktur. Bayrak şairi olarak anılmaya başlanınca şu sözler dökülür ağzından şairin: “Bu şiir, bana ‘Bayrak Şairi’ denilmesine yol açtı ki, bu sıfat, benim için altından dökülmüş bir İstiklal Madalyası kadar kıymetlidir.”

Ahmet Hâşim

Hafif bir akşam karanlığı, göl kenarı, yalnız bir adam ve bütün mevsimlerin ötesinde şairin kendine has yaşadığı ruh mevsimi. Bir Ahmet Haşim portresi çizilecek olsa aşağı yukarı zihinde canlanan silüet böyle bir şey olurdu. Ahmet Haşim adı ile özdeşleşmiş zaman ve mekândan bahsetmek şairin daha iyi anlaşılması için bütün parçaların yerli yerine oturması demektir.

Ahmet Haşim nazım ve nesir alanında eserler vermiş, her iki alanda da ardında bıraktığı eserler ile bugün de mutlaka okunması gerekenler arasındaki yerini muhafaza etmiş önemli bir şair ve yazar. Edebiyatımızda Fecr-i Âti dönemini daha iyi anlamak için mutlaka Ahmet Haşim’in yazdığı her satırın dikkatle okunması gerekir. Çünkü Ahmet Haşim, manifesto mahiyetinde eserler ortaya koymuştur.

Tarık Buğra

Roman, hikâye, tiyatro, gezi, fıkra türünde kitapları var Tarık Buğra’nın. Biz onu romancı kimliği ile tanıyoruz çünkü roman türünde verdiği eseri ile daha çok duyurmuştur ismini edebiyat dünyamızda. Siyah Kehribar ( 1955) romanı yayınlanınca edebiyat çevrelerinden çok tepki alır Buğra. Hem içerik olarak hem de anlatım tarzına getirilen tepkiler Buğra’yı uzun süren bir sessizliğe sürükler. Hatta Buğra’nın artık roman yazmayacağına dair söylentiler bile çıkmaya başlar.

1966 yılında Küçük Ağa ile edebiyat dünyasına dönüş yapar Tarık Buğra. Artık kendi adıyla anılacak bir eserin sahibi olmuştur. Hatta Küçük Ağa romanı yazarının bile adının önüne geçen bir eserdir. Bu da Tarık Buğra’nın hırslı bir kişiliğe sahip olduğunu göstermekte. Siyah Kehribar ile kendisine yöneltilen eleştirileri Küçük Ağa ile bertaraf eden Buğra, daha sonra ortaya koyduğu romanları ile ismini edebiyat dünyasında sağlamlaştırmıştır.