Yokuşun Çocukları
Hatıra yazma geleneğimizin
önemli olduğuna inanıyorum. Hatıralar her ne kadar yaşayanın kendi zaviyesinden
ve düşüncesinden damıtılmış cümleleri ihtiva etse de tarihi süreçte gelecek
neslin başvuru kaynakları arasında yerini almaktadır.
Kapağında sırt çantasıyla yokuş
tırmanan adamın resmedildiği “Yokuşun
Çocukları” kitabı Hece Yayınları’nın
anı dizisinden çıktığı ilk günlerde elime ulaştığında yazarının el yazısıyla “Siyaset
ve edebiyat dünyasının Nev-i şahsına münhasır güzel insanı, sohbeti ve
muhabbeti hoş sevgili dostum Erbay Kücet’e içten muhabbetlerimle” hak etmediğim
iltifat cümlelerini gördüğümde hayatın zorluklarını aşan bir insanın hatırasına
yakalandığımı anlamıştım. Çorum Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tanıştığım Cahit Bağcı ile yolumuz Türk
Parlamenterler Birliği’nin aylık yayını Parlamento dergisinde yayın kurulu
üyeliğimizde pekişmişti. ‘Filistin’de Turizm’ konu başlığıyla İstanbul’da
tertiplenen uluslararası bir toplantıya TPB adına iştirak ettiğimizde toplantı
sonrasındaki birlikteliğimiz ve sohbetimizle birbirimizi daha çok sevmiştik.
Otobiyografik hatıra niteliği
taşıyan Yokuşun Çocukları’nda Cahit Bağcı’nın kırsalda başlayan hayatının
dönüm noktaları bugünün gözüyle irdelenirken, o günlerde yaşadığı meşakkat ve sıkıntıların
sonraki hayatında onda bıraktığı izlere rastlandığına dair ifadeleri okuyunca
gözlerimin buğulandığını hatta bazı satırları eşime de okuyup hüznüme ortak
ettiğim sayfalar oldu.
Köy hayatını anlatırken onunla
birlikte mutlu dakikalar geçirirken, babası ve diğer akrabalarının işçilik
yaptıkları kömür ocağında yaşanılanları anlattığı sahneleri başkalarının
yaşamaması için TBMM de verdiği mücadele ve sendikacılarla ilgili olumsuz
düşüncelerini şuur altındaki kırıntıların su yüzüne çıkmasıyla okuyoruz.
Yer yer ilk gençlik dönemimde
okuduğum Kemalettin Tuğcu
romanlarını hatırlatan anlatımların bazılarını Cahit Bağcı kadar olmasa da
ondan yıllar önce Ankara’da yaşadığımı söyleyebilirim.
Hatırlarını severek okuduğu şair
ve yazarlardan alıntılarla taçlandırmayı ihmal etmeyen yazarın babasının
vefatından sonra hayata tutunma gayretinin artmasında okuduğu kitaplar yön
verirken, tanıştığı güzel insanları da unutmamış.
Özellikle köyünden ayrıldıktan
sonra çektiği sıkıntıların daha sonra onun rahat bir ömür sürmesine yönelik
olduğu bilinciyle kaleme aldığı o günleri okuduğunuzda ‘helal olsun’
diyorsunuz. Okuduğunuzun kurgulanmış bir hikâye olmadığını bildiğim için içime
daralma geldiği anlarda okumayı bırakıp kendime geldikten sonra merakla
sayfaları açtığımı ifade etsem abartmamış olurum.
Cahit
Bağcı
hatırlarını bitirirken Kemal Sayar’ın
“Erken bir yara ya da acı yazmaya
yöneltir kişiyi. Yazarın yolculuğu, o yaraya ulaşma ve bir yol bulup onarma
çabasıdır” cümlesinden yazdıklarının pek çoğunun iç dünyasındaki
canlılığını ve tazeliğini koruduğunu ifade ettiğinden bahisle babasının onu
Kur’an kursuna ilk bıraktığı gün, ağabeyinin Kayseri’de kendisine aldığı ilk
takım elbiseyi giymesi, ODTÜ’ye
kayıt olmasına varıncaya kadar hafızasında kayıtlı olanları yazdığını
belirtmiş.
Babasının ‘okuyun da baş olun’ sözünü düstur olarak beynine kazıyan Bağcı’nın yokuşu devam etmiş ama o
çıktığı yokuşlarda kazandığı tecrübe ile başarısında payı olduğunu bilerek,
gayret ve azimle yokuş tırmanışının hayat boyu sürdüğünü gösteren biridir.
Milletvekilliğinin ardından Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tensipleriyle Türkiye Maarif Vakfı mütevelli üyeliğinde ülkesine ve milletine olan borcunu ödemeye devam etmekteyken Bakü Büyükelçisi kararnamesini Resmi Gazete’de gördüğümüzde sevincine paydaş olduğumuz Sayın Büyükelçimizi bir kere daha tebrik ediyoruz.
Yokuşun çocuğuna dinlenmek yok, hatıralarını çoğaltması temennisiyle ve’s-selam.