Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Ekim 2024

​YÖK bu işe el atmalı!

Bir şeyin niceliğin artması o şeyin kontrolünü de zorlaştırır, disiplini de sağlamak güç olur. Ya iş akışına bırakılır; su akar yolunu bulur ya da çok ciddi disiplin ve kontrol mekanizmaları getirilir; kurallara uymayan, işi aksatan, düzeni bozan kişilere ciddi yaptırımlar uygulanır. Bu MEB için de, YÖK için de ve birçok kamu/özel sektörü için de böyle olmalı!

Gün be gün üniversitelerimizin sayısı artmakta; buralardan faydalanan öğrenci sayısı ve lisans mezunu kişi sayısının artması, topluma mal ve hizmet üreten kişi sayısının çoğalması anlamına gelir ki bu oldukça güzel bir şey; takdir edilmesi, tebrik edilmesi gereken bir durum. Ama madalyonun öteki yüzüne de bakmak gerekiyor. Üniversite sayımızın artması; akademisyenlerin, öğrencilerin, dersliklerin, spor tesislerinin ve hizmet binalarının artmasını beraberinde getiriyor ki yazımızın başında dediğimiz gibi sayının artması kontrolün sağlanmasını da zorlaştırmış oluyor.

Eğri oturup doğru konuşmak gerekir ise, günümüz akademisyenlerinin eskiden olduğu kadar bilimle ilgilendiğini söylemek oldukça zor. Birçoğunun ya siyasete atılmak ya da rektör olmak, YÖK ya da ÖSYM bünyesinde ki bir birimde üst düzey bir yönetici pozisyonuna girmek ya da bir STK’da yönetici olmak için uğraştığını görüyoruz. Hal böyle olunca bu akademisyenlerin öğrencilerinin bilime katkı sunması, derece elde etmesi, ülke veya dünya geneline akademik çalışmaları ile adlarını duyurmaları mümkün mü? Keza, hocalarının bu tür faaliyetlere katıldığını gören öğrenciler de hocalarının izinden gidip kampüs içerisinde vakit geçirerek ilimle, bilimle ilgilenmek yerine gençlik kollarında, STK’larda, dernek ve vakıflar bünyesinde gönüllü olarak faaliyetlere katıldığı tabiri caiz ise okulu biraz aksattıklarını söylemek mümkün. Elbette genelleyemeyiz ama inanın kahir ekseriyeti bu şekilde.

Dünya da ilklere girmesi, adını duyurması, derece yapmasını beklediğimiz üniversitelerimizi bir bakıyorsunuz başka işlerle uğraşırken görüyor; bu üniversitelerle ilgili basın ve yayın organlarında hoş olmayan, tasvip etmediğimiz şeyler duyuyor ve okuyoruz. Üniversitede ders vermesi, bilimle ilgilenmesi, üretmesi, yaptığı başarıları ile adını duyurması gereken bir akademisyeni imza kampanyaları, röportajlar, demeçler vs. ile ön plana çıkmış, ün kazanmış, şöhret sahibi olmuş ve artık eskisi kadar alanı ile ilgilenmemiş şekilde görebiliyoruz ne yazık ki. Bence bu da akademi camiasının kanayan yarası haline dönüşmüş durumda. Hatta bu hocaların üniversitede ki odasına bile eskisi kadar artık uğramadığını söylemek mümkün. Böyle devam ederse, üniversitelerimizin kalitesi lise düzeyine iner ki, bu bir ülke için korkunç ve tehlikeli bir durum olmuş olur!

Peki, ne yapmalı? Akademisyenlere siyasi yasak mı getirmeli, onları kampüs içerisindeki dört duvar arasına mı hapsetmeliyiz? En özgür kurumlar olan bu bilim yuvalarının özgürlüklerini mi kısıtlamalıyız? Elbette ki hayır!Peki, ne yapmalı öyleyse?

Bir kurumda sayı arttıkça yeni birimler kurulur. Bir şirket/yapı büyüdükçe yeni kararlar alınır. Disiplini sağlamak adına yeni kurallar getirilir yeni ilkeler belirlenir yeni prensipler ortaya konur. YÖK, günden güne büyüyor, gelişiyor ise, disiplini sağlamak adına yeni kurallarkoyması ve bu kurallara uymayanlara yeni yaptırımlar uygulaması gerekiyor.

Aynı üniversitenin aynı bölümünden yıllar önce mezun olan öğrenciler ile bugün mezun olan öğrenciler arasında oldukça fazla makas farkının olmasını ne ile açıklayacağız? Üstelik fiziki koşullar çok daha fazla gelişmiş, uygulama ve laboratuvar ortamları çok daha ilerlemiş olmasına rağmen yeni mezun olan öğrencilerin mesleğine olan ilgisinde ve akademik başarısında ivme olarak azalma meydana geliyor ise, akademisyenlerin tutum ve davranışları dışında herhangi başka faktör var mıdır süreci etkileyen? Gerçekten bilmediğim için soruyor, varsa da öğrenmek istiyorum. Yargılamıyorumda, sadece öngörülerimi dile getiriyorum.

Üniversitelerimizi kurtarmak sadece dekan ya da rektörlerin vicdanına bırakılacak kadar basit değildir. Öyle görünüyor ki, YÖK bu işe bir el atmazsa, önümüzdeki yıllarda YÖK, yok olmaya doğru gider.
YÖK’ten daha radikal daha caydırıcı daha disiplinli eylemler ve pratik zeminde uygulanabilirliği olan kararlar bekliyoruz. İşini yapmayan başka işle ilgilenen bir öğretmen gerekli cezayı alıyor ve veliler ile karşı karşıya kalıyor, işini savsaklayan bir doktor toplumsal şiddete maruz kalıyor ve resmi yaptırımlar uygulanıyor ise YÖK de işini yapmayan savsaklayan, uzmanlık alanı dışında ki işlerle uğraşıp akademiyi zayıflatmaya yönelik eylemlerde bulunan akademisyenlere yönelikdaha caydırıcı yaptırımlar uygulanması gerekiyor.
Zira YÖK bu ülkenin en kıymetli en değerli kurumlarından biri belki de en önemlisidir!