Yoğurt kabının saksı olma ihtimali
Lapa lapa kar yağdığında her birimize özel bir mektup atılıyormuş hissine kapılırım.
Bulutlar görünmez kapımızda beyaz beyaz
bağırır: "Postaaa!"
Bu sene henüz bi' mektup gelmedi.
İki satır...
O yüzden
biz mektup atmaya devam edelim.
Düşünmeyi
yukarıya mektup atmaya benzetiyorum. Biraz hayali olsa da gerçekçi yanı var.
Düşüncelerimizi ilkin onları en iyi anlayabilen Var’a fısıldarız. Fısıldarken
dudak bile kıpırdatmamıza gerek olmadığı ve doğrudan, hem de düşünemediğimiz
kadar bile anlaşıldığımızdan emin olduğumuz bu yüksek paylaşım bizim ilk
zihinsel soluğumuz gibidir. Kara parçamız, bedensel varlığımızdan çıkan en
beyaz soluk maviye, buluta karışır. Biz de kendi havamızı yaratır gibi oluruz.
Göğe katkımızı sunar gibi… Sonrasında bunu anlayabilecek insanlarla paylaştıkça
düşünce karşıtlığında ve eksikliğinde kendini tamamlar, olgunlaşır. Bir duruş
ve o duruşun görünümleri olan davranışlarla yavaş yavaş yaşama dahil olmaya
başlar. Süreci uzun ya da çok uzun olsa da bu böyledir. Mektuplar hep havada
kalmaz. Aynı mektupları atanlar ve düşünmeyi, okumayı sevenlerce yaşanmaya
başladığı için yeryüzünde gezinmeye başlar.
Fakat şu
da var. Ne vakit düşündüğümüzü çok tabii olarak dile getirsek "Felsefe yapıyor!"
diye yargılandığımız bir zemine de sahibiz. Halbuki düşünen bir zihnin dile
gelişinden ibarettir durum. Biz dursak, düşünce durmaz, dilin ardına gelir ve
söz gelimi bir çay içimi açsak anında çıkar dudaklarımızdan sokağa… Düşünceyi
zaptedebilen var mı ki? Zapt etmek isteyen çoksa da…
Keza kalem
de. Zihnin ibriğidir. Hürmet içinde kenarda boşalan kupaları gözetler. Her
şeyin anlamlı olması her boşluğu güzel doldurma işi gibidir. Dünyada gezinen
herkes ya “Her şey çok anlamlı!” ya da “Her şey ne kadar anlamsız.” gibi iki
uca kurulmuş o salıncağa binip binip inmiyor mu? Ne? Düşenlerde mi var? Hiç
inmeyenler de mi var?
Bir de bu
düşündüğümüzü, yine hakikaten hususi bir cümle kurma gayreti olmaksızın,
kendiliğinden kuruluyor iken yani pek tabii bir edebiyat ile aktardığımızda da
"Edebiyat yapıyor!" diye yargılanıyoruz. Edebiyat samimiyettir. Eğer
cümlemiz sadece ağdalı ve samimi değilse kabul, biz de öyle düşünürüz. Fakat
hem samimi hem de en ideal cümlelerle konuşma ve yazmanın -edebiyat yapmak-
değil, edebiyatın ta kendisi olduğunu teslim etmeliyiz.
Bak yine
bir yerde ufak tefek ne olursa zihin kendi vazifesini ele almış durumda. Malum.
Düşünüyor.
Ara kafede sütlü Türk kahvesinin çay
bardağında sunulmasının sebebini sorduğumda personel yeterli cevap veremedi.
Kısaca burada başından beri böyle olduğunu söyleyince, eskiden her içeceğe ayrı
bardak kullanılmaz ve kimi evlerde sütlü kahve içerken de sıklıkla çay bardağı
kullanılırdı'ya bi atıf mı? Yoksa bir içecek onun için tasarlanmamış bir kapta
da içilebilir'i hatırlatma mı bilmem, şeklinde düşünceler geçti içimden.
Yadırganan bu şey bana hoş geldi.
Çünkü geçmişte, çocukluğumuzda hiç yadırganmayan bir şeydi. Genellikle bir
nesneyi onun icat amacı doğrultusunda kullanmak zorunda hissederiz. Ya da
popüler kullanım geleneği doğrultusunda kullanımı dışında başka bir seçeneği
aklımıza bile getirmeyiz. Fakat genelde bütün yaşam araç ve gereçlerini, özelde
herhangi bir nesneyi ilgili moda sektörünce ya da modern kullanım geleneğinde belirlenmiş
bir amaçta kullanım emri dışında da pek çok şekilde kullanılabileceği tatlı
isyanını kendimizce başlattığımız ve sürdürdüğümüzden de olabilir bu… Bunu
yadırgamayışımız.
Şahsen bende hiçbir nesne tek amaçlı
kullanım için değildir. Çok amaçlı kullanıma açıktır. Ve Her bir hareket ve
emek için apar topar ilgili teknik alete koşulup yalvar yakar olunmaz. Bu tarz
düşünmenin her bir iş bölümü ve parçacığı için ayrı alet edevatın
yığılmamasına, nesneler izdihamı ile yaşam alanlarımızda enkaz altında
kalmamamıza yaradığını düşünüyorum. Ayrıca yine bu düşüncenin nesnelere
kendilerini var ediş sürecinde farklı bir özgürlük tanıdığına da inanırım. Bir
yoğurt kabının asla sadece bir yoğurt kabı olmadığına olan tam inancımızdan
kalma bir anne inancının devamı olabilir bu. Ya da bir iş yapmak, hatta yaşamak
için daima nesnelere muhtaç bir embesil gibi durmaktansa, nesneleri hem
üretirken, hem kullanırken çok amaçlı kılarak üretim-tüketim yani pazara bir ayar
çekmek işine dönüşebilir. Bu zevkli bir konu. Şimdi bir ortamda olsaydık herkes
neler neler söylerdi kim bilir. Ben yoğurt kabı saksı olabilir ile başladım.
Siz devam ettirin.
Küçük meseleler gibi görünen bu ve
benzeri şeyler tüketim çarkına tattırılan karın ağrıları ve hız kesen kasisler
olabilir.