Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.85
Gram Altın
2970.46
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Haziran 2022

Yoğun bakım ünitesi

Yaşlı ve hasta olan annemin durumunun ağırlaşmasından dolayı Malatya'dayım… Ambulansla hastaneye yetiştirdiğimiz hastamız hemen yoğun bakım ünitesine alındı…

Şimdi yoğun bakımının kapısındayız…Farklı, bir o kadar da zor bir bekleyişteyiz…

Meyus bakışlar, mahzun yüzler, mükedder yürekler, melül yüzler bu noktada buluşmuş…

Hastasından yeterince bilgi alamamak, ziyaret edememek, dokunamamak, elini öpememek, bir kaşık su verememek, helallik isteyememek…

Şöyle ifade edeyim, bir insan için ailesinden ve sevdiklerinden birinin hastanede yatması, hele ki bu yatış yoğun bakım ünitesinde oldu mu gerçekten tarifi zor bir sınav…

Üzüntünüzü içinize gömmeye çalışıyorsunuz, özellikle hastaya hissettirmemeye gayret ediyorsunuz, sağlık görevlilerinden umut verici bir cümle duymaya odaklanıyorsunuz ya da yüz ifadelerinden bir anlam çıkarmaya çabalıyorsunuz…

Stres, sıkıntı, korku, panik, tedirginlik, telaş sanki hepsi bu kapıda kümelenmiş…En acı habere her an kendinizi hazır tutmaya çalışıyorsunuz…

Bilemiyorsunuz hastanız taburcu mu olacak yoksa bir tabuta yolcumu olacak?

Tıp…Tedavi…İlaç…Teknoloji…Bilim her şey bir yere kadar…Bir noktadan sonra herkes ve her şey aciz ve çaresiz…

Yığınlar arasında yoğun yaşamların, bitmeyen koşuşturmaların gelip dayandığı son adres; hastanelerin yoğun bakım servisi…

Hayattaki yoğunluklarımız yoğun bakımın duvarlarına çarpınca ‘’fanilik’’ gerçeğimizle aynel yakin yüzleşmiş oluyoruz…

Benim gibi çok yoğunum diyenler, muhtemelen sizin de bir gün ayağınız yoğun bakıma düşebilir… Burası çok farklı bir pencere…

Belki de kabristanlarda kaçırdığımız tefekkür iklimini yoğun bakımların kapısında beklerken yaşıyorsunuz…

Bir boşluk… Belirsizlik…Kafa karışıklığı… Altüst olan duygular… Ve rutin dışı bir dünya…

Sanki dünyadaki araf…Hayatla ölüm arasında kritik eşik… Kapının diğer tarafında yaşanan sekerat halleri…Sondan bir önceki durak… Hani bir ayağı mezarda deriz ya… Evet, yoğun bakım, ebede yolculuğun arefesinde son mola yeri…Hastanelerde ilk ölüm haberinin alındığı mekân…Acı haberlerle yüreklerin yandığı, gözyaşlarının aktığı bazen feryada dönüştüğü koridor…

Burası hep gurup vakti…Nice güneşlerin battığı, yıldızların kaydığı, ocaklarını söndüğü nokta… Yolun sonu net görülüyor buradan…

En içtenlikli dualarının yapıldığı yer neresidir diye soracak olsanız,‘Mabetler’ demeyeceğim… ‘Yoğun bakım üniteleri’ olduğunu söyleyebilirim…

Yoğun bakım artık hayatımızın bir gerçeği… Aile ortamlarında yatak ölümü literatürümüzden düştü gibi…

Yoğun bakımın önü böyleyken, iç tarafta neler yaşanıyor?

Bilinmezliklerle dolu bir ortamda, araç gereçlerle ve özellikle bol kablolarla tüm vücutları donatılmış hayatların hazin halleri…Yanlarında aileleri, sevdikleri, tanıdıkları hiç kimse yok… Son nefeslerini verirken çok sevdiklerine veda bile edemiyorlar…Gözleri kapıda kalanlar…

Bilinci açık olanların gözlerinde okunan ümit yitimi…

Kablolu yaşamların son aşamasında kolu kanadı kırık, eli ayağı tutmayanların hayata tutunma çabaları…

Yaşam destek üniteleri ile yeşil bir örtü içerisinde fersiz, dermansız, mecalsiz bedenlerin umutsuz bekleyişleri…İleri teknoloji ile donatılmış odalarda teklemeye başlayan kalpler…

Buruna takılı bir kanül vasıtası ile beslenenler belki de dünyadaki son nasiplerini tüketiyorlar… Oksijen desteği de nefes almaya çalışanların çırpınışları… Meğer nefes alıp verebilmek ne büyük bir nimetmiş…Gerçekten dünyalara bedel…

Bize bir nefes kadar yakın olan ölümü nasıl bu kadar uzak görebiliyoruz, anlamak mümkün değil!

Geriye tutunacak tek şey kalıyor: Dua, dua, dua…

‘’Hani o (Eyyüb)Rabbine: Doğrusu bir dert bana dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.‘’ (Enbiya, 83)

‘’Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.’’(Şuara, 80)